Kirazlı Yenikapı III

13 Posted by - 10 Ocak 2018 - Ocak 2018

Kış aylarını bu kadar soğuk yapmamalıydılar. Hadi yaptılar, her köşe başına çok üşüdüğümüz de içip içimizi ısıtacağımız bedava sahlep stantları yerleştirmeleri gerekirdi. O da olmadı, her insanın yanın da onu ısıtacak sevdiği bir insanın olmasına olanak sağlamalıydılar…? Saçmalıyorsun kızım yine, hadi kendine gel! Hah, tramvay da geliyor işte. Soğuk yaramıyor sana, Tramvaya binip biraz ısında aklın başına gelsin.

 

Kimi zaman tramvay vagonlarını bir kütüphane, içinde yolculuk eden insanları da bir sürü okunmamış roman olarak hayal ediyorum. Raflara öylesine alelade sıralanmış kitaplarız her birimiz. Tenlerimizden oluşan kapaklarımızın altında, hiç kimsenin bilmediği okunmayı bekleyen ne çok öyküler arındırıyoruz kim bilir?

Hayat ise; nemli parmaklarıyla hiç istifini bozmadan, bir bir ömrümüzün sayfalarını çeviriyor.
Geçmiş sayfalarımızı sararttıkça hayat, her yeni sayfada biraz daha dolduruyor cümlelerimizin içini. Böylelikle çoğaltarak azaltıyor ömrümüzden hayat bizi. Diye düşünürken tramvaydaki anonsla irkilip uyanıyorum daldığım deli düşüncelerimden. Arıza varmış, bir süre beklettikleri için özür diliyor zat-ı muhterem. ‘Ah Beyefendi! diye geçiriyorum içimden. Bir kaç dakikanın sözü mü olur? Siz bir bilseniz ömrümüzde ne çok beklettik kendimizi, ne çok erteledik ve öteledik kendimizi kendimizden. Yaşanmamışlıklarımın çetelesini tutmaya kalksam aynada kendi yüzüme bakacak yüzüm olmazdı.

Yaşanılmamış, sadece katlanılarak geçirilmiş ne çok ömür var yitip giden hayatın içinde. Ve nasıl da sessiz sedasız göçüp gidiyoruz zamanı incitmeden. İçten bir kahkahayı esirgediğimiz dudaklarımızla sevmeye zaman ayıramadığımız sevdalarımızla daha ilk hecesinde vazgeçtiğimiz şiirlerimizle, nasıl da borçlandık kendimize. Belki de yaşamıyoruz bile. Aslında birçoğumuz, hayatta olduğumuzu zannederek ayakta ölüyoruz. Evet, ayakta ölüyoruz! Bir örneği de bizzat kendimim işte, çok da uzaklarda aramaya gerek yok yaşayan ölüleri. Tramvayda giderken ayakta uyumayı becerebilen ben, yaşıyorken yaşamayı beceremeyen beceriksizin tekiyim. Bu yol da bitmek bilmedi. Yanımda dikilen beyefendinin beceriksizliği nerede ise alnında yazıyor.Yüzündeki derin çizgilerin yorgunluğu adamın beceriksizliğini  ele veriyor resmen.

 

Ah kızım, ne istersin elin adamından! Adam da senin gibi sabahın köründe iki kuruş ekmek parası için düşmüş yollara. İyi ki; düşünceleri okumak gibi bir yeteneğimiz yok. Zaten hiçbir şeye tahammüllümüz kalmamışken, düşünüyorum da ne feci bir şey olurdu. Karşımda dikilen adam yüzüme aniden kafa atıyormuş!

“Ne düşünüyon lan sen öyle benim hakkımda?” sonra gümm! Daha sonrası gözlerimin önünde yıldızlar valsi…

Durağı kaçırmasam bari! Ah kızım durağı boş ver, Kaçırırsan son durakta iner geri gelirsin, hiç yapmadığın bir şey mi sanki? Asıl sen aklını başına al da keçileri kaçırma. “Ne çok konuşuyorsun bakayım sen öyle kendi kendinle, başım şişti ayol”, “Pardon size ne ?” “Ya öyle mi?” (kısa bir sessizlik) “Demek öyle” sonra gümm!

Oh iyi ki düşünce okumak diye bir şey keşfedilmemiş. Veya öyle bir yeteneğimiz yok.  Ah tramvay sürücüsü, inecek var, durağı kaçırdık yine.

 

Keçileri de kaçırmasak bari…

 

Sevda Özden

Yorum Yok

Yanıt yaz