Niyet

5 Posted by - 13 Nisan 2018 - Nisan 2018

Ne yaptığın mı daha önemlidir, neden yaptığın mı? Sonuç mudur eylemi ahlaklı kılan, çıkış noktası mı? Devlet ya da tanrı mıdır pusula yoksa insanın kendi aklı kendi vicdanı mı? Dar ağacına gitmeden önce son isteği Rodrigo’nun gitar konçertosu eşliğinde bir bardak demli çay ve bir sigara olan 25 yaşında bir adam kime göre suçludur? Hâkim kararını verirken sanığın niyetini göz önünde bulundursaydı yine de kırar mıydı kalemi? Cellat yalnızca görevini mi yerine getiriyordu? Peki bu adam sigarasını söndürüp avluya doğru son yürüyüşünü yaparken kısacık adanmış ömrü için neler düşünüyor neler hissediyordu?

Sayfalarca uzayabilecek bu soruların net cevapları olmasa da Husserl’ın fenomenolojisi ışığında tüm bilgilerden arınarak düşündüğümüzde-ki çoğu zaman yalnızca düşündüğümüzü zannederiz-en saf haliyle niyet kavramı kalacaktır elimizde. İnsan kendi niyetinden emin olamazken herhangi bir olayın taraflarının niyetlerini tam olarak bilmesi de neredeyse olanaksızdır. İşte tam da bu sebepten sorular matruşkalar gibi yenilerini barındırır içinde.

Toplumsal olaylarda hükmün niyete göre verilmesini beklemek hayalcilik olabilir fakat bu beklentiyi bireye indirgemek çok da akıl dışı sayılmaz. İnsan-büyük ya da küçük fark etmez-adım atmadan önce kalabalığı takip etmek yerine durup düşünmeyi seçerse cılız da olsa bir ses duyar çünkü ahlak a priori olarak eşlikçileriyle birlikte son ana kadar içerideki varlığını sürdürür. Doğada bulunan her şey evrensel yasalara uygun olarak yapması gerekeni yapar, insan da aynen onlar gibi bilir fakat seçme hakkını kullanır. Bunu yaparken yani seçerken-seçen tam olarak kimdir bilen varsa gelsin-başlarda cılız olan o sesi duyabilmek için biraz sessizlik gerekir fakat modern kültürde iç sesini dinlemek dalgaların, derenin, kuşların sesini dinlemek kadar zordur, çaba gerektirir. Oysa sorulsa hepimiz kendi kararlarını veren özgür insanlarızdır, zaten hep iyi niyetimizden kaybederiz, ayaklarımız yere basar, moda kendine yakışanı giymektir ama hep de moda olanlar yakışır, bize benzemeyen zavallılara önce acırız, akıllanmazlarsa dışlayıveririz, sosyal medyada fotoğraflar paylaşarak mutluluğumuzu yedi düvele kanıtlarız, kanıtladığımız onlardır çünkü biz zaten fotoğraf çektirdikten sonra da gayet mutluyuzdur. Hasta bir çocuğun fotoğrafını paylaşarak iyi kalpli, uygulayamadığımız onlarca bilgiyi paylaşarak sorumluluk sahibi, bayrak ve lider resimleri paylaşarak vatansever oluruz. Tüm bu gürültü bir süre sonra organların görevini üstlenen tümörler gibi iç sesimizin yerine geçip oymuş gibi davranabilir, işleyiş yolunda olduğu sürece de neyin tahakkümü altında olduğumuzu anlamak zorlaşır fakat yapmamız gereken bir şeyi unuttuğumuz duygusu da yakamızı bırakmaz. Herkes öyle yaptığı için doğru olduğuna inanılan sayısız şey vardır ve kendimize dışarıdan bakabilirsek bazılarını yaptığımızı görürüz.

Husserl icadı paranteze alma tekniğiyle, başka bir yöntemle, el yordamıyla ya da tesadüfen öze ulaşabilirsek-hiç değilse kendi özümüze-özgürleşebiliriz belki, belki de asıl tutsaklık o vakit başlar çünkü üstü süpürülünce derinlerde kalan daha net görünür, sadeleşir. Karar vermek gerektiğinde iyi sesi dinleyenler için muhasebe biter muhakeme başlar, ne yaptığından çok neden yaptığına odaklanırsın, taraf olmak, yargılamak zorlaşır, zaman eski değerini yitirir, isimlerin dışına çıkıp karar verirsin, vicdan azabının kaynağına inilmiş sebebi bulunmuş olur, kırgınlıklar azalır, hazım kolaylaşır. Kimin neyi neden yaptığı daha görünür olduğundan karşındakinin-kim olursa olsun- söylediğini değil söylemek istediğini duyarsın. Önce kaygı aşılayıp sonra güvenlik vadeden sigorta reklamları gülünç gelir örneğin, havlayan bir köpeğin korkutmak yoluyla da olsa kendini korumaya çalıştığını bilirsin, hırçın insanların aslında sevilmeye ve kabul görmeye ihtiyaç duyduklarını anlarsın. O zaman eylemlerin ahlakçı değil ahlaki olur, dinginlik de kargaşanın yerini öylece alıverir. Husserl’ın bizlere öğütlediği tam olarak bu mudur şayet bu ise kendisi hayata böyle bakabilmiş midir tartışılır.

 

Yazar: Derya Konuk
E-Posta: konukderya@hotmail.com

1 Yorum

  • zeynep 15 Mayısıs 2018 - 15:58 Reply

    Kimseye göre olmamalıydı. Ama bence yine de kırılırdı o kalem. Maalesef.. Niyet, öz, neyi ne için yapmış olduğun umurunda değil kimsenin..

  • Yanıt yaz