sinekcevizkedi

4 Posted by - 8 Mart 2018 - Mart 2018

Üç buçuk saattir açık kitabın sayfaları

Karalama kağıtlarım, kalemlerim ve inatla kullanmaktan vazgeçmediğim pembe bir kalemtıraş

Kedinin yaltaklanan mırıltısı geliyor kapalı kapının ardından

İçim şiş

İçim boş ama şiş

Bir balon şişirilmiş, kafam balonun içine sokulmuş

Nefes aldıkça, anlayamadığım bir hava doluyor içime sonra nefes veriyorum, adı yaşamak oluyor.

Sözlerini bir türlü anlayamadığım bir eski zaman şarkısı plakta ağlaşıp duruyor.

Pikabın cızırtısı, sanki kedi kapının ardında değil de, şiş ama boş yüreğimin içinde o duvardan bu duvara tırnaklarıyla saldırıyormuş da onun sesiymiş gibi geliyor benim olan ama hiç bir şeyi, istediğim hiçbir sözü duyamadığım kulaklarıma.

 

Kitabın kapağına bakıyorum

On genç insan

Öldürülmüş, yok edilmiş… kediler tırmalaya tırmalaya bitirmişler, on insan

 

Örgü sepete ceviz saymıştım da koymuştum; anımsamaya çalışıyorum, kaç tane ceviz vardı o sepette? Atmış sekiz mi? Yetmiş iki mi?

 

Kitaplıktaki kitaplar da dargınlar zaten bana; tozlarını almıyorum kaç zamandır

Benim içimin tozunu kim alacak peki?

 

Şarap dökülmüş yere, sineklerin ayak izlerini yakaladım

Artık sadece sineklerin ayak izleri var

 

Bedenimdeki el izleri kimin peki?

Her duş sonrası, buğulu aynanın karşısına geçip de gördüğüm bu sarımtırak bedenin üstündeki parmak izleri kimin?

Yarın hava yağmurlu olacak.

Karşı memleketin ışıkları görünüyor.

Sadece şalımı alsam omuzlarıma; çıkıp yürüsem… ta oraya, karşı memlekete gitsem, bir kapıyı çalsam usulca.

sineklerin ayak izlerinden bıktım. Hem vücudumdaki parmak izlerinin kime ait olduğunu da anımsayamıyorum. On genci öldürmüş kediler tırmalaya tırmalaya… beni bu gece konuk eder misiniz?” desem?

Sayarak koyduğum cevizlerle dolu örgü sepeti de alırım yanıma.

“ben bir ceviz kabuğunda da yatarım… sadece beni o sineklerin ayak izleriyle dolu eve göndermeyin. Bırakın, hiç olmazsa bir gece konuğunuz olayım” diye yalvarırım.

Yalvarmayı sevmezdim.

Ama o eskidendi.

On insan öldürülmemişti daha kediler tarafından.

Parmak izleri yoktu bedenimde.

Kapının ardında miyavlayan bir kedi var mı diye tereddüt de geçirmezdim o zamanlar.

Çünkü kediler katil olmamıştı henüz.

Pembe kalemtıraşım var mıydı? Anımsayamıyorum.

 

Zil çaldı. Çalmadı aslında, biliyorum ama çaldı diyeceğim. Karanlık bir siluet usulca süzülüverdi çalmayan zilin kapısından içeri.

Geliyor oturduğum sandalyeye doğru.

Omuzlarımdan tuttu, hafifçe sıktı galiba.

Bedenimdeki el izlerinin sahibi mi? Heyecanlanıyorum.

Yüreğimdeki kedi, tırnaklarını, duvarlarda bıraktığı cızırtıyı almış gitmiş; şimdi onun yerinde kuştüyü bir gıdıklama var.

Eller omuzlarımdan aşağılara doğru kayıyor yavaş yavaş.

Ellerime doğru.

Parmaklarımın üstünde geziniyor parmakları.

Canım nasıl da sigara içmek istiyor öyle.

Ama çekemem ellerimi, eller var ellerimin üstünde, bedenimde iz bırakan ellerin aynısı sanki.

Eller tutuyor ellerimi, alıp karanlık bir yüzün üstüne bırakıyor.

Alın, kaşlar, gözlerin kapalı hali, burunun kenarları, dudaklar, çene…

Parmaklarım dans ediyor bir yüzün üstünde.

Resim çiziyorum parmak uçlarımla yüzünün

Bir elim boşta kalıyor, sigaraya uzanıyorum

Gıcırtılı bir kapı kapanıyor

Yüreğimdeki kuştüyü gıdıklama gitmiş; kedi gelmiş oturmuş, tırmalamaya başlamış içimin duvarlarını

“Parmak izlerim var artık yüzünde” diye seviniyorum. Karanlıkta değil de güneşin aydınlığında görünce tanıyacağım onu, parmak izlerim yüzünde kaldı

rahatlıyorum

cevizler düşüyor aklıma

yetmiş sekiz tane miydi yoksa?

Şalım gardıropta asılı

Yağmur yağacak

Karşı memleketin ışıkları görünüyor

 

Kitabın sayfalarını çevirmeye başlıyorum yeniden

Anlayamadığım sözcükler dolaşıyor gözlerime

Anlayamadığım bir eski zaman şarkısı kulaklarımda

İstediğim şeyi duyamadığım kulaklarımda

 

 

Sinekler doluşuyor yeniden kafamın içine

Sineklerin ayak izleri

Kediler katil olmuş

Kitabın kapağını yeniden kapatıyorum. Yine karşımda on genç insanın fotoğrafı

Kediler tırmalaya tırmalaya öldürmüş her birini

Pembe kalemtıraşımı avucumun içine gizliyorum

Gardıroba gidip şalımı alıyorum omuzlarıma

Pencereden bakınca, karşı memleketin ışıklarının birer birer söndüğünü görüyorum

“geç kaldın”

örgü sepeti alıyorum yerinden

sigaram ne zaman bitti?

Banyoya gidip aynanın karşısında duruyorum

Ayna buğulu değil, ben de çıplak değilim

El izi kalmamış bedenimde

Görünmeyen yerlerimde olabilir mi?

Gömleğimin düğmelerini açıyorum, kalemtıraş hala avucumun içinde

Yok, kalmamış iz falan

Sadece pembe kalemtıraşı tutan avucumun bileğinde hafif bir iz, onun parmak izi

 

İçeri dönüp kitabın kapağına bakıyorum. On insan…

“kediler beni de tırmalayarak öldürecekler ne de olsa!” diyorum.

Karşı tarafta hiç ışık kalmamış

Sepetteki cevizleri saymaya başlıyorum

Şarabın döküldüğü yer tam gözlerimin önünde

Ayak izleri sineklerin değil, benim

Cevizlerin sayısı atmış üç

Bir cevizi ortadan ikiye ayırıp bir yarısıyla kendime yatak yapıyorum

Diğer yarısıyla pembe renkli kalemtıraşın jiletini çıkarmak zor olmuyor

Bileğimde anımsayamadığım bir parmak izi

Kazımam lazım onu… kazımalıyım

Yüzünde parmak izlerim var ne de olsa, onu tanıyabilirim artık güneşin aydınlığında

Bileğimden kazıdım parmak izlerini, bileğimden şarap damlıyor yere… sinekler konacak yine üstüne…

Sinekleri de seviyorum

Kapının ardında yaltaklanan bir kedi mırıltısı var sanki

Şarkının sözlerini de çözemedim hala…

 

İdil Eren

Yorum Yok

Yanıt yaz