Üç buçuk saattir açık kitabın sayfaları
Karalama kağıtlarım, kalemlerim ve inatla kullanmaktan vazgeçmediğim pembe bir kalemtıraş
Kedinin yaltaklanan mırıltısı geliyor kapalı kapının ardından
İçim şiş
İçim boş ama şiş
Bir balon şişirilmiş, kafam balonun içine sokulmuş
Nefes aldıkça, anlayamadığım bir hava doluyor içime sonra nefes veriyorum, adı yaşamak oluyor.
Sözlerini bir türlü anlayamadığım bir eski zaman şarkısı plakta ağlaşıp duruyor.
Pikabın cızırtısı, sanki kedi kapının ardında değil de, şiş ama boş yüreğimin içinde o duvardan bu duvara tırnaklarıyla saldırıyormuş da onun sesiymiş gibi geliyor benim olan ama hiç bir şeyi, istediğim hiçbir sözü duyamadığım kulaklarıma.
Kitabın kapağına bakıyorum
On genç insan
Öldürülmüş, yok edilmiş… kediler tırmalaya tırmalaya bitirmişler, on insan
Örgü sepete ceviz saymıştım da koymuştum; anımsamaya çalışıyorum, kaç tane ceviz vardı o sepette? Atmış sekiz mi? Yetmiş iki mi?
Kitaplıktaki kitaplar da dargınlar zaten bana; tozlarını almıyorum kaç zamandır
Benim içimin tozunu kim alacak peki?
Şarap dökülmüş yere, sineklerin ayak izlerini yakaladım
Artık sadece sineklerin ayak izleri var
Bedenimdeki el izleri kimin peki?
Her duş sonrası, buğulu aynanın karşısına geçip de gördüğüm bu sarımtırak bedenin üstündeki parmak izleri kimin?
Yarın hava yağmurlu olacak.
Karşı memleketin ışıkları görünüyor.
Sadece şalımı alsam omuzlarıma; çıkıp yürüsem… ta oraya, karşı memlekete gitsem, bir kapıyı çalsam usulca.
“sineklerin ayak izlerinden bıktım. Hem vücudumdaki parmak izlerinin kime ait olduğunu da anımsayamıyorum. On genci öldürmüş kediler tırmalaya tırmalaya… beni bu gece konuk eder misiniz?” desem?
Sayarak koyduğum cevizlerle dolu örgü sepeti de alırım yanıma.
“ben bir ceviz kabuğunda da yatarım… sadece beni o sineklerin ayak izleriyle dolu eve göndermeyin. Bırakın, hiç olmazsa bir gece konuğunuz olayım” diye yalvarırım.
Yalvarmayı sevmezdim.
Ama o eskidendi.
On insan öldürülmemişti daha kediler tarafından.
Parmak izleri yoktu bedenimde.
Kapının ardında miyavlayan bir kedi var mı diye tereddüt de geçirmezdim o zamanlar.
Çünkü kediler katil olmamıştı henüz.
Pembe kalemtıraşım var mıydı? Anımsayamıyorum.
Zil çaldı. Çalmadı aslında, biliyorum ama çaldı diyeceğim. Karanlık bir siluet usulca süzülüverdi çalmayan zilin kapısından içeri.
Geliyor oturduğum sandalyeye doğru.
Omuzlarımdan tuttu, hafifçe sıktı galiba.
Bedenimdeki el izlerinin sahibi mi? Heyecanlanıyorum.
Yüreğimdeki kedi, tırnaklarını, duvarlarda bıraktığı cızırtıyı almış gitmiş; şimdi onun yerinde kuştüyü bir gıdıklama var.
Eller omuzlarımdan aşağılara doğru kayıyor yavaş yavaş.
Ellerime doğru.
Parmaklarımın üstünde geziniyor parmakları.
Canım nasıl da sigara içmek istiyor öyle.
Ama çekemem ellerimi, eller var ellerimin üstünde, bedenimde iz bırakan ellerin aynısı sanki.
Eller tutuyor ellerimi, alıp karanlık bir yüzün üstüne bırakıyor.
Alın, kaşlar, gözlerin kapalı hali, burunun kenarları, dudaklar, çene…
Parmaklarım dans ediyor bir yüzün üstünde.
Resim çiziyorum parmak uçlarımla yüzünün
Bir elim boşta kalıyor, sigaraya uzanıyorum
Gıcırtılı bir kapı kapanıyor
Yüreğimdeki kuştüyü gıdıklama gitmiş; kedi gelmiş oturmuş, tırmalamaya başlamış içimin duvarlarını
“Parmak izlerim var artık yüzünde” diye seviniyorum. Karanlıkta değil de güneşin aydınlığında görünce tanıyacağım onu, parmak izlerim yüzünde kaldı
rahatlıyorum
cevizler düşüyor aklıma
yetmiş sekiz tane miydi yoksa?
Şalım gardıropta asılı
Yağmur yağacak
Karşı memleketin ışıkları görünüyor
Kitabın sayfalarını çevirmeye başlıyorum yeniden
Anlayamadığım sözcükler dolaşıyor gözlerime
Anlayamadığım bir eski zaman şarkısı kulaklarımda
İstediğim şeyi duyamadığım kulaklarımda
Sinekler doluşuyor yeniden kafamın içine
Sineklerin ayak izleri
Kediler katil olmuş
Kitabın kapağını yeniden kapatıyorum. Yine karşımda on genç insanın fotoğrafı
Kediler tırmalaya tırmalaya öldürmüş her birini
Pembe kalemtıraşımı avucumun içine gizliyorum
Gardıroba gidip şalımı alıyorum omuzlarıma
Pencereden bakınca, karşı memleketin ışıklarının birer birer söndüğünü görüyorum
“geç kaldın”
örgü sepeti alıyorum yerinden
sigaram ne zaman bitti?
Banyoya gidip aynanın karşısında duruyorum
Ayna buğulu değil, ben de çıplak değilim
El izi kalmamış bedenimde
Görünmeyen yerlerimde olabilir mi?
Gömleğimin düğmelerini açıyorum, kalemtıraş hala avucumun içinde
Yok, kalmamış iz falan
Sadece pembe kalemtıraşı tutan avucumun bileğinde hafif bir iz, onun parmak izi
İçeri dönüp kitabın kapağına bakıyorum. On insan…
“kediler beni de tırmalayarak öldürecekler ne de olsa!” diyorum.
Karşı tarafta hiç ışık kalmamış
Sepetteki cevizleri saymaya başlıyorum
Şarabın döküldüğü yer tam gözlerimin önünde
Ayak izleri sineklerin değil, benim
Cevizlerin sayısı atmış üç
Bir cevizi ortadan ikiye ayırıp bir yarısıyla kendime yatak yapıyorum
Diğer yarısıyla pembe renkli kalemtıraşın jiletini çıkarmak zor olmuyor
Bileğimde anımsayamadığım bir parmak izi
Kazımam lazım onu… kazımalıyım
Yüzünde parmak izlerim var ne de olsa, onu tanıyabilirim artık güneşin aydınlığında
Bileğimden kazıdım parmak izlerini, bileğimden şarap damlıyor yere… sinekler konacak yine üstüne…
Sinekleri de seviyorum
Kapının ardında yaltaklanan bir kedi mırıltısı var sanki
Şarkının sözlerini de çözemedim hala…
İdil Eren
Yorum Yok