Beynin Gölgeleri

6 Posted by - 8 Mart 2018 - Mart 2018

Saffet Murat Tura’nın Metis yayınlarından çıkan Beynin Gölgeleri adlı kitabını yeni bitirdim. Aslında doğrusunu söylemek gerekirse kitaplara olan erişimimin kısıtlı olmasından dolayı 6 ay sonra ikinci defa okumak durumunda kalabilirim diyebilirim. İlk okuduğumda, gerek konunun ağırlığı gerekse kısmen sahip olduğu teknik dile rağmen üzerimdeki hatırı sayılır etkisine bağlı olarak anlatmaya çalıştığı şeyi daha iyi idrak edebilmek adına 6 ay sonra tekrar okumak gibi bir çabaya giriştim. Saffet Murat Tura aslında bir tıp hekimi, bir psikiyatr. Beynin Gölgeleri ise kendisinin son kitabı. Daha önce aynı konular üzerine bu kitabının öncülleri sayılabilecek eserleri varmış ama ben bunları kitabı okuduktan sonra öğrendiğim için biraz sondan başladığımı geç fark ettim. Kendisinin ülkemizde ve kendi ana dilimizle yazmış olduğu değerli eserleri çok kıymetli ve önemli buluyorum ve diğer eserlerini de okumak için sabırsızlanıyorum.

 

Beynin Gölgeleri kısaca başlangıcında belirttiği üzere bir “Öznellik Problemi Soruşturması” olarak tanımlanabilir. Yazar yıllar önce genç bir psikiyatri öğrencisiyken çalıştığı hastanenin psikiyatri koridorlarında başladığı sorgulama serüvenini yıllar içinde düşünce ve çalışmalarıyla olgunlaştırmış ve tabiri caizse bu bilgi yığınını özenle damıtarak vardığı sonuçları bizlerle paylaşmış. Psikiyatriye ilgili olanlar kitabın içinde geçen bir çok tartışmaya, kavrama ve soruşturmaya zaten aşina olacaklardır. Tura kitabında bir yandan psikiyatri felsefesi yaparken bir yandan da var oluşumuzun en temel sorularından bazılarına bilimsel çerçeve içinde kalmaya gayret ederek ve projeksiyonunu bu yönde tutarak cevap aramaya çalışıyor.

 

Düşünmeyi ve bilme isteğini kendine iş edinmiş bir çok insan için gözlemlenebilir evren içindeki en hayret uyandırıcı ve sırlarına hala en uzak olduğumuz fenomen aslında bizzat kendi içimizde olan (belki başka bir bakış açısıyla bizim onun içinde olduğumuz) beynimizdir denilebilir. Tüm maceramızın içinde “oluş”a geldiği bu kapalı kutu aslında tüm sorularımızı sormamızı da sağlayan yapı. Tarih boyunca birçok düalizm akımı varlığı ortadan ikiye bölmüşler. Buna kısaca maddi olan dış dünya ve madde ötesi olan iç dünyamız olarak bakabiliriz. Bu sorunun üstesinden gelebilmek sanıldığı kadar kolay değil haliyle. Ne tamamıyla soyut felsefe seyahatleri, ne de tam tersi her şeyi katı maddeye indirgeyen içi bomboş bir materyalizm tamamıyla burada söz sahibi olamamış tarih boyunca. Tura kitabında tarih boyunca tartışılmaya devam eden bu ikilemi bir bilim adamı ve hekim gözlüğü ile bir araya getirmeye gayret ederken bir yandan felsefenin uçsuz bucaksız kıyılarında geziyor, bir yandan da ayakları yere basmaya gayret eden bir bilim adamı ve gözlemci olarak mümkün olduğu kadar spekülasyondan uzak bir resim çizmeye çalışıyor.

 

Kitap hakkında yazılabilecek şeyler çok fazla. Ben sadece kitap içerisinde geçen bazı kavramları, soruları ve tartışmaları dile getirerek muhtemel okuyucu kitlesinin kitap hakkında fikir sahibi olmasını ve okuma isteğini körüklemesine yardımcı olmasına çabalayacağım. Kitap bahsettiğim gibi bir psikiyatri felsefesi. Özelde psikiyatrinin, daha genelde tıp bilimlerinin normatiflikten ne kadar uzaklaşabilerek nesnel ve göreceli olmayan bilimler olabileceği konusu başlarda yapılan bir tartışma. Klasik fenomenoloji ve psikiyatrinin fenomenolojik eleştirisi de yine kitapta bulunan önemli kavram ve tartışmaların başında. Öznellik problemi aslında bütün bu konuların en son vardığı en önemli adres denilebilir. Kitabın son bölümleri zaten bu öznellik problemine ayrılmış durumda. Bilim felsefesi, normatiflik, fonksiyonalizm, fenomenoloji, epifenomenalizm, ontoloji, günlük hayatın naif ontolojisi, epistemolojik kopuş, öznellik, teleoloji, edimsellik, nedensellik, rasyonel fail, ben ve özdeşlik, dil ve anlam kitap içerisinde bol bol tartışılan ve kullanılan kavramlardan sadece ilk göze çarpanları. Acı çekmek, özlemek, korkmak gibi fenomenal yönelmişliklerin dışında çok daha temel olan, varlıklarından ve ne olduklarından asla kuşku duymadığımız katı madde, uzay, zaman gibi temel yapıların aslında beynimizdeki kimyasal ve fiziksel olayların sonucu olan ve bunlarla özdeş olan şeyler olduğu ise kitabın başka önemli ve çarpıcı savı.  Kendi kendimize sorduğumuz o en yalın ve en derin “ben neyim?”, “ben dediğim şey ne?” gibi sorularla haşır neşir olan insanlar için oldukça tatmin edici ve bir o kadar da kabul edilmesi zor sonuçlara ulaştığını söyleyebilirim. Ki yazarın kendisi de bir noktada vardığı sonuçları kendisinin anlamlandırmakta güçlük çektiğini açıkça itiraf etmektedir.

 

Yazımı kitaba ait çok özet ama bir o kadar sarsıcı bir paragrafla bitirmek isterim. Bu cümlenin ağırlığını hakkıyla idrak edenler için kendi öz benliklerine bakışları asla bir daha aynı olmayacak diye düşünüyorum. Kitabın en büyük savlarından biri, altını çizerek yazabileceğimiz “Edim yoktur, olaylar vardır” savı olacaktır. Bizler kendimizi doğadan ayırarak rasyonel failler olduğumuzu düşünmeye daha yatkınız ama bunun hakikatine dair bilgimiz üzerine yeterince kafa yormazsak yok denecek kadar az olmakta. Kitapta geçen bir benzetme şu şekilde. Bizler kullanmış olduğumuz dilin yapısına da bağlı olarak “bitkiler fotosentez yaparlar” gibi bir cümle kurmaya yatkınızdır. Halbuki bitkiler fotosentez yapmazlar. Bitkilerin vücudunda meydana gelen fiziksel olaylar bütününe biz fotosentez deriz. Fotosentez yapılmaz, meydana gelir. Buradaki en büyük fark tabiki edimsellik ve teleoloji konusudur. Aynen bu şekilde düşündüğümüzde, bizim de özgür irade sahipleri öznel ve bilinç sahibi bireyler olarak yaptıklarımızın gerçek failleri olduğunu düşünmemiz aynen fotosentez örneğinde olduğu gibi naif bir yanılsamadır. Hiçbir şey yapılmaz, her şey olur. Edim yoktur, olaylar vardır. Fail yoktur, faaliyetler vardır. Daha fazlasını merak edenler için kitaba göz atmalarını şiddetle tavsiye ederim.

 

Yazar: Hulusi Akyıl
E-Posta: mhakyil@yandex.com

Yorum Yok

Yanıt yaz