Toplum Mühendisliği

3 Posted by - 5 Şubat 2017 - Şubat 2017

Toplum mühendisliği, sosyoloji, siyaset felsefesi ve antrpolojinin alanına giren bir konudur. Toplumu, bireyleri her yönden etki altına alıp yönlendirmesi açısından günümüzde artan etkisiyle daha  önem ve ayrıntıyla  üzerinde durulması gerekmektedir.

Hükümetler veya özel gruplar tarafından toplumun geniş bir kesiminin tavır ve sosyal davranışları üzerinde etkide bulunacak çabalara atıfla siyaset bilimi ve sosyolojide kullanılan bir kavramdır.

Toplum mühendisliği toplumun sosyal dokusunu, tepkilerini, hareketlerini ideolojiler veya değişik amaçlar adına yönlendirmek, kontrol altında tutmaktır. Bir nevi zihin mimarlığı da diyebiliriz. Toplumun geneline, belli topluluk veya kişilere karşı da yürütülebilir.

Tarihte sanayi devrimi ve 19.Yüzyılda kitlenin doğuşu, gelişmesi ve iletişiminin yaygınlaşmasıyla birlikte kitle hareketlerinin ve dolayısıyla kitleyi yönlendirici politik ve ideolojik söylemlerin etkisi ve hızı giderek artmıştır. Dönem itibariyle ideolojiler ve bunların savunucuları bir nevi toplum mühendisi olmuşlardır.

Günümüzde özellikle bilim ve teknolojinin gelişmesiyle daha da hız ve önem kazanmıştır. Hızla gelişen dünyada toplum mühendisliği her türlü iletişim aracı ve medya kullanılarak hem hükümetler hem dış kaynaklar tarafından özellikle 2. ve 3. Dünya ülkelerinde daha sık uygulanmaktadır.

Önceleri istihbarat servisleri ya da çeşitli kapalı organizasyonlar tarafından yürütülen toplum mühendisliği 1980 sonrası teknolojinin hızla gelişimiyle çok uluslu şirketler ve medya tarafından uygulanmaktadır.

Amaç istenen hedefe doğru kitleleri kısa, orta ve uzun vadeyle yönlendirmektedir. Günümüzde artık yaşamımıza o kadar nüfuz etmiştir ki, günlük hayatımızda üzerimizdeki etkisini anlamadan hepimiz sele kapılmış vaziyette bilinçsizce yönlendirilen hedefe doğru gitmekteyiz.

Şöyle dikkatle inceleyecek olursak, günümüz dünyasında takım taraftarlığı, spor bile toplumu bölme unsuru olarak ustalıkla kullanılıyor.

Bu mühendislik, insanları televizyon, amaca hizmet eden kitaplar, filmler, internet vasıtasıyla adeta uyuşmuş bireyler haline getirilerek yapılmaktadır.

Söz konusu mühendislik her ne kadar görünüşte iyi niyetle yola çıkılmış gibi gözükse de  insanın doğası ve sosyal gerçekliğin karmaşıklığından dolayı öngörülmeyen, olumsuz sonuçları nedeniyle toplumları felakete sürükleyebilir.

Mevcut hükümetler ideolojilerine göre elinde bulundurdukları imkân ve birtakım araçları kullanılarak istenilen ideal düzene göre toplumu tasarlayabilir. Toplum amaçlanan plana göre dönüştürüldükten sonra kontrolü elinde tutmak ve yapıyı muhafaza etmek için merkezi yönetimi gerekli kılar. Sonunda rejim kaçınılmaz olarak diktatörlüğe kayar. Bunun yakın tarihte en önemli örneklerden bir Nazi Almanyası’nda toplumu her açıdan Nazi ırkçı ideolojisine göre dizayn etmiş diktatöryel yönetim biçimidir.

Çağımızda önde gelen sosyolog, siyaset kuramcı ve felsefecilerine göre, uygulanan toplum ve politik mühendisliklerde artık “böl, parçala, yönet” devri kapandı. “parçala ama bölme, birbirine düşür ama bir sınır içinde yaşamaya zorla” dönemi başladı.

Gerek iç bağlantılar, gerek dış kaynaklar tarafından her türlü teknolojik araç kullanılarak hızla gerçekleşen bu değişimler dünyayı sistem olarak temelden sarsacak olaylara gebe. Çünkü bu tip toplum üzerinde uygulanan baskıcı eğilimler toplumu psikolojisi olan yaşayan canlı bir varlık olarak ele alacak olursak öngöremediğimiz yıkıcı etkilere ve devrimlere neden olabilir. Günümüz dünyasında bireyin dayatılan her şeyi kabul etmeden, vicdanla sorgulamaya her dönemden daha çok ihtiyacı vardır. Robotlaşmış, hangi amaca hizmet ettiğini bilmeyen birey ve toplumlar haline dönüşmek istemiyorsak kendimizi ve sistemi eleştirel bakış açısıyla sorgulamalı, yanlış ve eksikleri irdelemeli bunları yapıcı bir dille kitlerle paylaşmalıyız.

İnsan olmak bitmeyen bir ödevdir. Ve çağın gereklerine göre bu ödevi daha bilinçli olarak yerine getirmek durumundayız. Kendimizi toplumun pasif bir bireyi, her dayatılanı kabul eden formatlanmış olarak değil, hem düşünce hem eylem anlamında aktif bir katılımcı olduğumuz düşüncesiyle hareket etmeliyiz.

Toplumu olumlu olarak değiştirecek en büyük güç bireylerin hür iradesi, bilinçli katılım, birlik içinde farklı görüşlere toleranslı olarak sorgulayıcı anlayışı elden bırakmamaktır.

Unutmayalım bir toplumda sağlam ve köklü değişimler halk tarafından destek ve taban bulmak zorundadır. Tepeden inme, metazori her türlü uygulama bir gün yıkılmaya mahkûmdur. Egemenliğin bilinçli, aklı hür, vicdanı hür birey ve toplumların elinde olmasıyla dünyamız daha özgür, merhametli, huzurlu bir yer olacaktır. Dünyayı böyle düşünmek ve o amaç üzerine yaşamak en büyük düşümüz olsun dilerim.

Kalliope

Yorum Yok

Yanıt yaz