Karanlıkta Boğaz

8 Posted by - 5 Şubat 2017 - Şubat 2017

O sabah gökyüzü alabildiğine griydi. Ara ara çiseleyen yağmur, bulutların sıkıntısını dağıtmaktan oldukça uzaktı. Adam, buğulu camından caddeyi izliyordu. Bulutların sıkıntısını yüreğinde hissediyordu. Dosyaların arasında sıkışmış kalmış bir memur gibi, sıraya koyamıyordu düşüncelerini. Daha düşünmeyi bile beceremezken, yazmak oldukça uzaktı… İçinden hiçbir şey yapmak gelmiyordu zaten. Rüzgârdan saçları uçuşan bir bayan takıldı gözüne. Bir an sözcükler döküldü kalbinden. Kadın saçlarını topladı, sözcükler kayboldu.

Adam pencerenin arkasında, hayattan uzakta buldu kendini. Montunu giydi, atkısını da eline alıp dışarı çıktı. Elleri ceplerinde, insanların arasında yürüdü. Karışamıyordu bir türlü hayatın renklerine. Adam uzun süre yürüdükten sonra yorgun düştü ve boğaza nazır bir çay bahçesinde oturdu. Seher vaktinden beri aydınlanmasını bilmeyen hava, en nihayetinde iyice kararmıştı.

Tam dalıp gitmişti ki boğazın derinliklerine, birden elektrikler kesildi tüm şehirde. Elektrik hep kesilirdi İstanbul’da ama hiç bu kadar karanlık görmemişti boğazı. Tek bir ışık yoktu… O an boşluğa düştü ruhu. Huzursuzluk kapladı içini. Ölüm geldi aklına… Ölüm… Ölüm; “Boğazın derinliklerinde düşüncelere daldığınızda, aniden tüm şehrin elektriklerinin kesilmesidir. Birden ışıklar kaybolur ve uyanıverirsiniz karanlığınıza…” diye döküldü sözcükler ağzından. Beyninde uğulduyordu ses tellerinin titreşimleri. Yıllardır bakıp bakıp kendini bulduğu o eşsiz boğaz manzarası, göz yanılsamasından mı ibaretti yoksa?

Yavaş yavaş büyük binaların jeneratörleri çalışmaya başladı. Makyaj tazeliyor gibiydi mavi gözlü şehir. Ama adamın gözleri görmüyordu… Artık anlamıştı ki; karanlıkta, İstanbul’un göz kamaştıran manzarasının, köhne evinin balkonundan görünen, derme çatma gecekondulardan farkı yoktu. Bir şişe rakı alıp evine döndü adam…

Uzak

Yorum Yok

Yanıt yaz