Elveda Suzan Hala

5 Posted by - 9 Kasım 2016 - Genel, Kasım 2016

Sanırım bu yazıya seçme, seçilme özgürlüğü ile başlamak doğru olacaktır. Buna dostluğun demokrasi sınavı da diyebiliriz. Döllenip bir fetus olarak anamızın rahmine yapıştığımız anda başlayan bazı sorumluluklarımız vardır aslında ve bunların birçoğu duyumsanan değil, dayatılan sorumluluklardır. En şiddeli şekilde bayramlarda tezahür ederler. Sizden bir saat önce gelip, babanızın halasının elini öpen, intaniyeli çocuğun dudak izlerinin üstüne, sizde bir öpücük kondurmalısınızdır. Başa götürme konusunu zaten hiç açmak istemem. Senede bir gördüğüm kişi neden benim başımın üstünde bunu hiç anlayamadım. Bir de yaşı dışında, nesi benim başım üstünde onu da bilmiyorum. Bayramlar dışında düğün ve cenaze döngüsüne sıkışan akrabalık ilişkisi, insanlığın varoluşundan günümüze taşıdığımız anlam fakiri bir anane (öpeyim anneanneciğim). Sonra yaş biraz büyüdüğünde, ıslak elleri öpmekten kaçmanın formülleri dönmeye başlıyor kafada. “Saygılı ol, hepimiz yaptık” diyor sesler. Tamam yapalım da, leş gibi yapmacık kokuyor duymuyormusunuz deseniz, ergen çağda aforoz edilirsiniz o kutsal topluluktan, alim allah. Sarma, börek, kavurma ve baklava kaybı o yaştaki çocuk için libido kadar önemli. Sanırım bu yüzden o yaşlarda insan direnme gücü de bulamıyor kendinde, börek kokusu mutfaktan burnuna geldikçe.

Sonradan çok şey oluyor hayatta. Bu yazıyı okuyanların hayatında neler oldu neler. Ben sadece benimkileri biliyorum. Sizin hayatınızdaki cahilliğimden dolayı affınızı dilerim. İşte tam bu özrü dilediğimiz yaşlarda bir demokrasi rüzgarı hayatımızda, arkadaşımızı seçmek, atanımışların değil, seçilmişlerin çoğaldığı bir dönem başlıyor. Seçildiniz diye götünüz kalmasın dostlar. Seçim iki taraflıdır bu işlerde. Sonuçta siz parti değilsiniz, bende seçmen. Bu koca evrende, bir denklik olmuş, çarpışmışız, kaza tutanağı doldurup ayrılmamış; sarılmışız. Durum bu. Farklı takım tutmuşuz, aynı kıza aşık olmuşuz. Rekabetin zorlusu yani. Demek ki insan rakibini bile, atanmıştan değil, seçilmişten istiyormuş. Bazen mesafeler girmiş araya, bazen eş durumunda dostluğumuzun başka yere tayini çıkmış. Tüm bu zorluklara göğüs germenin altında bir şey olmalı değil mi ? Baklava börekten daha muhlis, zorla ziyarete götürülmekten daha muktedir bir duygu. İşte sanırım buna dostluk deniliyor. Yakın veya uzak hayatların paylaşımı, mutluluklar, rakılı masalar, sarhoş şarkılar. Ohh ne kadar da mutluyum dostlumla!

Ya acılar ? Acıları dostunla paylaşınca azalıyor mu ? Hayır, acı da büyüyor. Yayılıyor, dostuna da sirayet ediyor. Bilmezden önce senin hastalığını, belki kızıyla bir parkta oynuyor veya karısıyla sevişiyordu. Peki şimdi ? Balkona oturmuş sigara içiyor. Herkes mutsuz artık, eline sağlık dost. Veba salgını gibi yaydın bütün habisini. Şimdi senin derdin, mesafe bağımsız bir ateş gibi yakıyor tüm dostlarının ormanlık tepelerini.

Kötü mü bu ? Sanırım buna bedel diyebiliriz. Demek ki bu hayatta herşeyi ödememiz gerekiyor. Para dışında da ödenmesi gereken şeyler var demek. Rakılı masalar karşılığında siroz, uzak hayatların paylaşımında trafik kazaları ve dahası sanırım. Paylaşa paylaşa çoğaltalım acımızı, dünya böyle biryer dostlar. Süreceğimiz ömür, göreceğimiz keder bizi diğerlerinden ayıran şeydir. Acıdan korkmadan, üstüne üstüne oynayıp sahneden ayrılacağız.

İyi bayramlar Suzan hala. Seneye gelemeyeceğim, dostlarım bekliyor.

Ahşap Stoa

Yorum Yok

Yanıt yaz