burası Şairler Meyhanesi
Agora Meyhanesi’nin alternatifi
Agora Meyhanesi’nden sonra
burada yaşanır aşkların en şahanesi
yeri, Beyoğlu
meyhaneler sokağında
bir Rum işletir
enfes mezeler hazırlar
Rum müzikleri çalar
buzukiler adeta ağlar
insanlar dayanamaz ya dans eder
ya sirtaki seker
müşterileri genelde şairdir
ve yazar
yanlarında ya sevgililerini getirirler
ya kahramanlarını
kitaplarından şiirlerinden
çekip çıkararak
güneşimle girdik kol kola
adımladık Beyoğlu’nu
attığımız adımın, yan yana olmamızın
keyfine vara vara
daldık Şairler Meyhanesi’nden içeri
bakındık şöyle bir etrafımıza
kim var kim yok diye
‘kalkın lan, Şiirin Tanrıçası geldi
secde edin ona’
demek geldi içimden
güneşim sanki iç sesimi duydu
gülümsedi
yüreğimde güller açtı
boş bir masa bulup oturduk
meyhaneciden masayı donatmasını istedim
ve bize yıllanmış bir şarap getir dedim
yan masada Orhan Veli vardı
yanında Süleyman Efendi
gözleri kıpkırmızı kızarmış
herhalde çok içmişler
ama buna rağmen sarhoş değiller
adam akıllı dertleşiyorlar
seslerini duyuyoruz
Orhan Veli aşklarından bahsediyor
Süleyman Efendi boyuna nasırlarından şikayet ediyor
‘of, off! ağlıyorum, sesimi duymuyor mısralarımda be Süleyman
elleriyle dokunmuyor göz yaşlarıma
hiç bilmezdim şarkıların böylesine güzel
kelimelerin bu kadar işe yaramaz olduğunu
aşk derdine düşmeden önce
bir şeyleri yapmayı gözüm kesiyor
lâkin dermansız kalıyorum
bir türlü anlatamıyorum’ der Orhan
ama Süleyman, nasırlarından yakınmaya devam eder
Orhan’ın sigortaları atar: ‘hay senin nasırını s.keyim be Süleyman
seni adam yerine koyduk, şurada derdimizi anlatıyoruz
sen nasırım da nasırım diyorsun’ der
güneşimle ben sohbetlerini işittiğimiz için
kıkırdarız, ama kendimizi tutarız
kapı açıldı
meyhaneye bir adamla kadın girdi
adam sarışın ve mavi gözü bir devdi
kadın minnacık ama yürekliydi
geçip bir masaya oturdular
‘güneşim bunlar Nazım ve Piraye’ dedim
güneşim heyecanlanarak dönüp baktı
garsona isteklerini söyledikten sonra
birbirlerine dönüp bakıştılar
‘seviyorum seni Piraye
denizi ilk kez uçakla geçer gibi’ diyor
Piraye aşkından eriyordu
‘güneşim, bilirsin, ne müthiş şiirler yazmıştır bu adam
iyi ki Mayakovski’ye öykünmüş
dizelerini merdiven gibi indirmiş
müziğin ritmini vermiş
şiire adeta nefes aldırmış
iyi ki, trim trim tiki tiki tak’laşıp makinalaşmış’
güneşim başıyla onayladı beni
‘keşke Piraye’nin de kıymetini bilseydi
biraz fazla ayran gönüllüydü
olsundu artık, ardında ölümsüz şiirler bırakacaktı
‘ben yanmasam/ sen yanmasan/ biz yanmasak/ nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa’ deyip devrimci mücadelesinden geçmeyecekti’ dedim güneşime
güneşim de tebessüm edip beni onaylayacak
dönüp tekrar bakacaktı Nazım ve Piraye’ye
Mustafa Yıldırım
Yorum Yok