Kaç yaşamak sığdırdım ömrüme sen kadar çoğul söylenmedi türküler…

5 Posted by - 6 Mayısıs 2017 - Mayıs 2017

Mezopotamya kokulu tarih sayfalarında Horus’un gözünü ödünç alıyordum avuçlarında.

Hıncahınç dolu taşlı yollarda, Keops’u inşa ediyordum ölümün o kavuşmak renginde…

Turkuazın en açık tonu ile çağırıyordu Kızıldeniz, sulara gömülüyordu Musa’nın hasır beşiği.

Kıyamet diyordu Yehova, İbrahim aşkına boy veriyordu Kudüs’te ve Filistinli bir çocuk vuruluyordu gülüşünde.

 

Taş evlerin duvarına sıvanan çamurun rengi gibi kokuyordu gökyüzü

ve güneş bir kez daha doğmak üzere batıyordu Lut kavminin günahları üzerine.

 

Kim demiş Sodom ve Gomorra’da günahkarlar öldü diye,

asıl günah o gece dağ başında işlendi, Lut’un kaburga kemiği üzerinde bir kadeh şarabın esaretinde.

Bakma İbrahim’in çocuklarının masumiyetine

en masum çocuklar kurban edildi Ibrahim adına söz söyleyenlerce…

 

Lehçesi çok diye herekelenen kelimelerin diyetini ödedi, kuma gömülüp taşlanan Meryem

ve intikam diye seslendi Yehova yedi kat yerin altından.

 

Hades dedi Yunanlı Heredot ve Pandora’nın kutusundan yayıldı aleme feryat figan aşklar.

Zeus son şimşeğini gönderirken Thor çekici ile parçaladı gökgürültüsünü.

Şiva hortumu ile başlattı tufanı ve Nuh, sevdiği kadın için inşa etti bütün canlılardan ikisi kendisi olan gemiyi.

 

Artemis mi Inanna mı güzeldi? Bilemedi efendi Sezar ve yedi düvele kılıç çekti İskender.

Hamurabi yazdırdı kanunları her kim güzelse bir diğerinden çirkin kılacaktı özünün bir parçasını …

 

Kalk gidelim bir ülke kuralım demişti Aşil Truvalı Helen’i kaçıran Paris’e.

Kaç tanrı lanet yağdırdı bilinmez

ama en çok Efes’te vuruldu aşıklar, çıplak bedenleri ile aslan dolu arenalarda.

 

Zerdüşt ateş yakmıştı diye ağlıyordu kocaman Pers imparatorluğu.

Tanrı bir oldular diye yakmıştı zaten Babil’i

ve Tibet’te kaçıncı Dalai Lama doğuyordu insanlığa insanlığı anlatmak adına.

 

Muhammed el emin oluyordu çöl kumuna bulanmış Mekke’de.

Şam’da kurban kesiyordu sekizinci havarinin yedinci torunu.

Nemrut iniyordu Adıyaman’dan Basra’ya ve kan çoğalıyordu, Fırat Dicle buluşmasında.

 

Bir Afrika kabilesinin çaldığı davulun gürültüsüne uyanıyordu general Napolyon

ve para diye bağırıyordu kusmuğunda boğulan Stalin.

Ah o çocukları alıp ata binip giden Moğol beyleri

ilk olarak benim çaresiz sevmelerimi işgal etmişlerdi Ural dağlarında.

 

Şimdi

Çin Seddine dayanan Şaman rahiplerin orta Asya’daki sancısı doluyor Sibirya’nın tundralarındaki kar tanelerine.

 

Gök Tengri yaz diyor ve yazılıyor Orhun kitabeleri.

İnsan diyor, Aşk için yaratıldı ona bahşedilen tek şey bu idi, o tanrıların kavgasına tutunup kendisini tanrı sanıp ateşi çaldı Prometheus ile birlikte…

O gün bugündür bükmüş belini gelen Adem’in, Havva’yı doğurduğu anın diyetini ödemeye mahkum kılındı insan.

 

Aşk ise iki cinayet arasında sebep oldu durdu, insan ile tanrı kavgasında…

Tali

Yorum Yok

Yanıt yaz