Dilin Irzı : Anlam

6 Posted by - 5 Şubat 2017 - Şubat 2017

Olaylara veya fenomenlere vermiş olduğumuz isimler ve bunun çevresinde inşa ettiğimiz anlamlar dünyası sonuçları değiştirmeye muktedir midir?

Bir fenomen için tanımladığımız harf dizisi, öğretilmiş veya deneyimlenmiş olayların ifadesidir ki bizler bunun örgütlü kullanımına dil diyoruz. Dil, icat edilmiş bir formül, hayatta kalabilmemizi sağlayan ve evrimleşmeye başladığımız günden bu yana geliştirdiğimiz bilişsel bir gelişimdir. Bu yanıyla ele aldığımızda, bizleri varoluştan bugüne taşıyan en güçlü icatlarımızdan birisidir. Ne var ki anlam, dil ile formüle edebileceğimiz bir şey değildir. Fiziken yaşayamadığımız sadece hissedebildiğimiz ve adını yine kendimizin koyduğu duygular içinde anlamı tarifleme, daraltma daha doğrusu kavrayamadığımız için indirgeme, yine dil vasıtasıyla yapılmıştır.

İyilik ve kötülük. Her ne kadar soyut kavramlar olsa da bunların da kendini gösteren fiili yanları var.  Bizler perdede yaşanılanlar karşısında hissettiğimiz duygulara isimler veriyoruz. Yoksa Kabil’in, Habil’i öldürmesine nasıl olurda kötülük derdik. Fiziksel olarak gerçekleşen bu fiile yakıştırdığımız isimdir kötülük. Burada aynı şekilde gerçekleşen fiilin adını iyilik bile koysak, fillin gerçekleşmiş olması ve/veya gelecekte tekrar etme sıklığında bir değişiklik yaratamayız. Olacak olanlar hep olmuştur ve sınırsız (burada kullandığım sınırsınız sözcüğü, dil ile ifade edilenin ötesini ifade eder.) anlam dilin gölgesi ardında kalmıştır.

İletişim kurduğumuz dillerin söz dizimi, ses bilgisi gibi zenginlikleri, sınırsız anlamı ifade etmek için bir işe yaramaz çünkü dil ile sadece kavrayabildiğimiz anlamı tanımlama, sese çevirme yeteneğimiz var. Olanlara isimler takabiliriz. Peki ya olmayanlar ? Olmayan diye tanımladıklarımızın bir anlamı yok mudur? Bunun için genel geçer kavramımız hiçliktir ve hiçlik duyumsanabilen yanı ile dilde indirgenmiş bir  anlam taşır.

“Leyla, içeri giren eşinin elinde zamhikleri gördüğünde sevinçten çılgına döndü.”

Peki nedir bu “zamhik” ? Çiçek mi ? Balon mu ?  Ne olduğunu tanımlayamasak bile hissettirdiği olumlu duygudan bahsetmek sanırım doğru olur. Bu olumlama,  zamhik’in anlamının katkısı değil, dilin onun çevresini besleyişinin uyandırdığı olumlamadır. Peki, Leyla’nın eşinin elinde taşıdığı ve Leylayı sevince boğan şey hiçlik midir ? Yukarıdaki cümleyi okuyan veya duyan bizler için bu sorunun cevabı kocaman bir EVET. Peki ya Leyla ?  “Zamhik” onun gördüğü, duyumsadığı bir varlık mıdır ? Adının zamhik olduğunu bilmese bile, muhtemelen evet. Ve biz zamhik’i görene kadar sınırlı anlamı sadece Leyla tanımlamaktadır. Oysa bir başkası aynı durumda, bu nesneye karşı farklı bir duygusal veya fiziksel beslenme ile bambaşka bir anlam tanımlayabilirdi. Her iki koşulda da Leyla’nın tanımladığı sınırlı anlam, Leyla dışındakiler için hiçliğe tekabül eder. Eğer öyle ise, dil burada varlık ve hiçliği tekilleyen bir enstrümana dönüşmüştür. Hâlbuki insanoğlu, yine dili kullanarak, varlık ve hiçlik sözcüklerini üretmiş, sınırlı anlamlarını iki karşı kıyıya hapsetmişti. Şimdi ise dilin nasıl bir anlam yanılgısına sebep olabileceğini görür gibiyiz.

Artık benim dil ve sınırlı anlamım içerisine sıkışmış olan bu yazıdan kurtulmak zamandır.

 

Ahşap Stoa

1 Yorum

  • sisifos 6 Şubat 2017 - 12:45 Reply

    hristiyan inanışında “önce söz vardı” şeklinde geçen kavram, islam kaynaklarında “ol dedi ve oldu” şekline bürünür. aristotales gibi eski yunan’da ise “logos” kavramı ile adlandırılır. daha bu sabahın körü saatlerinde çevirdiğim safalardan birinde ise yine aristonun betimlediği bir kavrama rastladım. “alogon” diyor kendisi hayvanlar için, yani dilsiz ve akılsız. dil ve akıl bu kadar birbiri içine geçmişken ikisini birbirinden ayırabilmek gerçekten daha da güçleşiyor. dili sadece bir iletişim aracı olarak görmek sanırım biraz hafife almak anlamına geliyor. fakat yine dili gerçekliğin tek terazisi ve aynası olarak görmek ise bütün sorularımızı cevaplamamızda bize malesef istediğimiz yolu katetmemize izin vermiyor.
    varoluşumuza anlam arayışımızda elimizdeki en büyük araç ve aynı zamanda bir neden de olan dili doğru anlamamız ve kullanmamız eminimki gerçekliğe yakınlaşmamızdaki en önemli derslerden biri. yazıda son yüz yılın büyük düşünürü wittgenstein’ın önce tüm felsefi problemleri çözdüğünü sandığı daha sonra ise hatasını anlayıp kurduğu kaleleri yıktığı ve bunu yıkarken kullandığı “dil oyunu” düşüncesinin izlerini gördüm. aklımı kullanarak akıl nedir sorusunun çözümünü aramakla, dili kullanarak düşünce nedir sorusunun cevabını aramak aynı kulvarda koşmaya benziyor çoğu zaman. bazen iç içe geçen ve kendi kendine dönen soru ve cevaplar sarmalı gibi. ama elimizde fazla bir araç da yok başka kullanabileceğimiz. devam etmeye mecburuz çabamıza.

  • Yanıt yaz