Hazcı Bireycilik

3 Posted by - 4 Ocak 2017 - Ocak 2017

Hazcılık(Hedonizm) Sokrates’in öğrencisi olan Kireneli Aristippos’un(M.Ö 453-355) öncüsü olduğu felsefe akımıdır. Ona göre en üstün iyilik hazdır. İnsan eylemlerini nihai anlamda haz verecek biçimde planlamalıdır ve haz verene yönelmenin en uygun görüş olduğunu savunur. Hazcılığı devam ettiren diğer bir filozof olan Epiküros’a göre ise tinsel hazlar bedensel hazlardan önemlidir.

Bireycilik, Batıda Rönesans’la birlikte toplumsal ve siyasal hayata egemen olan kilisenin otoritesine tepki olarak bireyin iradesini toplumun önüne geçiren yerleşik dini değer yargılarına meydan okuyan anlayış sonucu doğmuştur. Terim olarak ilk defa Fransız düşünür ve tarihçi A.Tocqueville (1805-1859)tarafından kullanılmıştır. Bireyciliğin gelişmesine Montaigne de görüşleriyle katkıda bulunmuştur. Liberalizme öncülük eden İngiliz filozoflardan J.Locke ise bireyin her türlü otoriteden kurtularak özgür olmasını ve kendi hayatını kendisinin kurması gerektiğini savunur.

Bireyin haklarını toplum haklarından üstün gören her türlü değerin bireylerden geldiğine inanan toplumsal hayatta bireyi her şeyin üstünde tutan siyaset ve toplum felsefesidir.

Zamanla Batıda Bireycilik felsefesi liberalizm ve 18.yüzyıl aydınlanmasıyla birlikte toplumsal hayatın bütün alanlarında etkili olmuş burjuvazi ve kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Fransız ihtilalinden sonra yayınlanan insan hakları bildirisi bireye önem vermiş bireyin doğuştan kazandığı bazı temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunu iddia etmişti.

19.yy’ın 2.yarısında toplumcu düşüncelerin ortaya çıkması bireylerin sosyal hayatta etkinliğini örgütlemek zorunda kalmaları bireyci eğilimlerin o dönemde zayıflamasına neden olmuştur.  Liberal demokrasilerde bireycilik belli oranda korunmuştur. Sosyalist toplumlarda ise bireyciliğe yer verilmemiştir.

Günümüz modern toplumuna ve kapitalist sistemin işleyişine ve insanların yaşamlarına baktığımız zaman tanımını yaptığımız bu iki akımın olanca şiddetiyle teknoloji eşliğinde ivme kazanarak yaşandığını görmekteyiz. Bireyciliğin kişinin kendini gerçekleştirmesi, özgürce keşfetmesi açısından faydalı olan yönleri olsa da hazcı bireycilik abartılmış ve yaşamın her yanını işgal ederek günümüz insanını adeta ele geçirmiştir.

Hazcı bireycilik kişiyi dünyanın merkeziymiş gibi hissettirerek daha çok haz almaya yönelik eylemlere yöneltir. Böylece insanın kendini gerçekleştirmesinin yolunu ve yaşamının anlamını haz almayla sınırlar.

Bu tehlikeli bir durumdur çünkü modern dünyada insanlar aşırı alışveriş, yeme, içme, eğlence, keyif verici maddeler, televizyon, sosyal medya vb. hazlarla kendini uyuşturup çılgınca bir tüketim içindeler.

Yaşanan hazcı bireycilik topluma artı değer üreten, faydalı olarak yansıyacak bir üretkenlik içermiyor. Sadece günü kurtaran adeta “daha fazla haz daha fazla tüketim “ mottosunu körükleyici yaklaşımlar sergiliyor.

Toplumsal hayatımızda ortaya çıkan yozlaşma, hazcı bireyciliğin eşlik ettiği “Narsist Ahlak”la kendini gösteriyor. Günümüz toplumlarının ve bireylerinin bu iletişim çağında adeta pençesinde olduğu bir çöküştür bu durum. Çünkü kişiler var olmak için sürekli parlamak, haksızca rekabet etmek ve çılgınca tüketmek zorundadır. Adeta insan değil insanın yarattığı imajın önemsendiği ve sadece görüntüye indirgendiği bir çağdayız.

Evet, bu anlamda önemli olan görüntülerimiz, imajımız ve yaşayacağımız hazlardır. İnsan olmanın gerektirdiği değerler, sorumluluk ve bilinç adeta arka plana itiliyor bu çağda.

Konuyu irdelediğimiz zaman bu çağ sanki insana değil imajlara yani sanal olana hizmet ediyor. Bunun açık kanıtlarını artık reyting almak adına savaşların, katliamların, soygunların  heyecan için adeta film izler gibi izlenildiği, insanlığın ne denli duyarsızlaşarak, bunun  farkına varmadığı  ve de normalmiş gibi yaşamına devam ettiğini görmekteyiz. Çünkü gelinen narsist ahlaki boyutta önemli olan sanal bireydir. Sosyal iletişim araçları ve tüketim çılgınlığıyla aldığı zevktir. Günümüz ortalama insanı içinde bulunduğu her açıdan bağımlı kaldığı bu sistemi sorgulamaya ve neler yapacağı konusunda kafa yormak istemez çünkü alışmıştır artık çark böyle işliyor diye düşünür.

Gün gelir o çark bir yerlerden çatlak verdiği zaman sistemin onu aslında mahkûm ettiğini, bir zamanlar özgürlük, kendini gerçekleştirme aracı olarak görülen hazcı bireyciliğin toplumu ve bireyleri başta ruhsal sonra fiziksel olarak köleleştirmeye doğru ittiğini anlayınca geç kalınacaktır. Çünkü bireyin kendi farkını ortaya koymasını sağlayan tüm araçlar artık elinden alınmış olacaktır. Teknolojinin eliyle tek tip bireyler haline getirilerek sisteme maşalık edecektir.

İnsanlık, gelinen noktada maddi olana, tüketime önem veren egemen zihniyete hizmet ederek dünyayı büyük savaşların, çevre felaketlerinin, terörün, her türlü kitlesel yozlaşmasının eşiğine getirmiştir.

Dünya artık giderek artan şiddette sinyal vermeye başlamıştır. Bu sinyalin mesajı, insanın toplumun ve dünyanın parçası olduğu, topluma ve insanlığa uyumlu, barışçıl, üretken ve bilinçli bir biçimde yaşaması gerekliğidir. Bu anlamda bireylerin varoluş amacı salt tüketerek, bencilce bu dünyada kendini tatmin etmek değildir. İnsan olmanın ve toplum içinde yaşamanın gerekleri ve önemi giderek artan bir hızla sorgulanarak, hümanist, çevreye uyumlu, bütünü kucaklayan tutarlı, evrensel görüşler ve buna uyumlu teknolojiler kitleler ile buluşmalı ve paralel alt yapılar oluşturulmalıdır.

Her şey daha fazla çığırından çıkmadan insanlık kabuğundan çıkmalı, olaylara empatiyle yaklaşarak diğerinin yarasını nasıl sararım diye düşünmelidir çünkü o yaralar sarılmazsa gün gelecek kangren olup bütün dünyayı saracaktır. Bu anlamda insan olmak sürekli keşfedilmesi, inşa edilmesi, dönüştürülmesi gereken bir ödevdir; bizde o ödevi gerçekleştirmek için dünya okulundaki öğrencileriz. Hiç birimiz salt kendimiz için yaşamadığımız toplumla karşılıklı etkileşim içinde olduğumuz yani interaktif bir varoluş içinde hayatlarımızı sürdürmekteyiz. O yüzden davranışlarımız, yaşam tarzımızın ait olduğumuz topluma her açıdan etki ettiğini düşünürsek parçayla bütün arasındaki kopmaz bağın önemini ve sorumluluğunu daha net idrak etmiş oluruz.

 

Kalliope

Yorum Yok

Yanıt yaz