Öykü Bitmiş

2 Posted by - 13 Nisan 2018 - Nisan 2018

 

“ölüm soğuk mu?

Bence değil.

Gerçi ilk zamanlarda ellerim çok üşüdü ama alıştım zamanla.

Karanlık da ürkütücüydü önceleri…

Solucanlar neden korkutur insanları bilmem ki!

Biz çok iyi anlaşıyoruz.

Ezgilerimiz toprağı aşıp gelir mi bilmem oraya,

Biz her gece şarkı söylüyoruz!”

 

Serin…

Yağmurlu…

Çırılçıplak belki de…

 

Yollar karanlık, yollar ıssız…

Köpekler avare…

Aşkları süpüren çöpçüler, çoktan dalmışlar çizgili pijamalı uykularına.

 

Nefret etsem, nefret eylesem…

Ellerimi ben değil, pantolonumun cepleri taşıyor. Yüküm hafifledi.

O eller ki, yarin saçını okşadı,

O eller ki, dosta uzandı,

O eller bölüştürdü ekmeği, sokak çocuklarına, sokak kedilerine…

O ellerle yaratıldı yaşam,

O ellerle yok edildi yine…

Ellerim, ceplerimde, yüküm hafif…

 

Gözlerini kapamış yüzüm, kendini gökyüzünün yıldızsız gecesine çevirmiş…

Yağmur damlaları… tıp… tıp… tıp…

Arındır beni yağmur!

Beni, çirkinliğimden, insanlığımdan, pisliğimden arındır!

Bencilliğimden ve umursamazlığımdan…

Yaşamımı al yeniden yaz sulu harflerinle… dünyanın bütün yollarına ve evlerin çatılarına, ağaçların yapraklarına, sineklerin kanatlarına varana… damla damla yaz beni… yeniden…

 

Yağmurun sesi…

Tanrı yine ağlıyor, yaptıklarından pişman…

Acaba Tanrı babam mıydı?

Hey gidi babam hey!

Gözlerinden ne zaman süzülüverse iki damla yaş; gökyüzü de ona eşlik ederdi hemen ardından… Çocuktum o zaman! İnsan olmaklığımla bir alıp veremediğim yoktu daha! İnanmış… babam ağlıyor diye yağıyor yağmur’un arkasına saklanmış… oradan, plastik topla komşunun camını kırmış; koşmuş Tanrı’nın ya da babamın arkasına saklanmış… bir görünüp bir kaybolmuş.. . ben… çocuk… karnım acıkmış… eve gitmiş yemek yemiş… yemek ağzımın kenarından yağ sızdırmış…

 

Geceleri mezarlığa girmek uğursuzluk mu getirirmiş ne… öyle diyenlerin laflarıyla korkmuş… bir bakmış, büyümüş…

Bir dolu küvet… yan yana… yanmış bitmiş kül olmuş yaşamlar…

Babamın küveti burada mı?

Değil galiba…

Hatırlayamamış…

Gitmiş, oturmuş bir küvetin başına…

Gülsem mi ağlasam mı’nın arasında sıkışıp kalmış… aynı nefessiz kalır gibi… aynı ölüler gibi…

Sarıldım toprağa…

‘Babam oluver bu gece, ne olur sanki’ dedim ölüye. ‘Olur, olurum’ dedi. Yanağımı dayadım toprağa… yanağına dayadım babamın…

Tam çıkaramadığım bir müzik… dipten… ta aşağıdan… küvetin içinden… müzik… müzik…

Saçlarımı okşamış… babam…ben uyumuş… hayır, babam değil, bekçi, sopasıyla sırtımı dürtmüş… gün doğmuş, gözlerimi kamaştırmış… başım ağrımış… müzik bitmiş… ben başında uyuduğum küvetten, mezardan kovulmuş…

 

Ellerim nasıl da ağır… yüküm dünya kadar!

Yeniden yoğrulacak aşk, dostluk…

Yeniden, insan olmaya secde edilecek…

Gün doğdu… muş…

Elbiselerimde kurumuş, yapışıp kalmış babam toprağı… yo… babam değil; babam olur musun’a ‘olur’ diyenin toprağı…

Ellerim ağır…

Ellerim, günün emriyle, üstümdeki çamuru temizlemiş…

Ben yeniden insan olmuş… midem bulanmış…

 

Babam şiirini okumuş, ben susmuş…

Yağmur bir ağlar gibi olmuş, gözlerimin suyu yağmış

Yağmur zırlamayı kesmiş,

Gözümdeki su kurumuş…

Babamın şiiri bitmiş…

Ben burnunu çekmiş…

Yollar uzamış…

Ben adım adım gitmiş… gitmiş… ufacık bir uzak nokta olmuş… öykü bitmiş.

 

İdil Eren

1 Yorum

  • zeynep 15 Mayısıs 2018 - 15:51 Reply

    Fazla melankolik ama melankoliyi seven biri için çok güzel. Yüreğinize sağlık.

  • Yanıt yaz