Bilginin Kaynağı

2 Posted by - 13 Nisan 2018 - Nisan 2018

Bilgi ve Bilimin metodu konusunda felsefe tarihi boyunca farklı görüşler öne sürülmüştür.

Bazı filozoflara göre ,bilgi yalnızca salt aklın ürünü değildir.Özellikle kartezyen ve pozitivist felsefenin ,bilimin yalnızca aklın ürünü olduğu anlayışı bazı düşünürlerce eleştirilmiştir.

Bilimin ortaya çıkışında kişinin akıl yapısı ,zihniyet,içinde yetiştiği kültür önemli olduğu kadar,psikoloji,sosyoloji,tarih gibi beşeri faktörler de en az akıl kadar önemlidir.

Pozitivistler ve onlar gibi düşünen katı bilim anlayışına ve sadece akla önem veren metod anlayışına karşı çıkan filozoflar oldu.Bunların başlıcaları Fransız filozof Henri Bergson(1859-1941)ve Alman matematikçi,fizikçi ve filozof  Edmund Husserl’dir.(1859-1938)

Henri Bergson’un sezgiye önem veren felsefesi , bilginin kaynağı konusunda yalnızca akla önem veren maddeci bilim anlayışına tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Bergson’nun felsefesince ,bizler devinimi ve hayatı maddi olan zeka ile kavrayamayız.Bunun için maddeyi ve hayatı içeriden kavrayacak sezgiye ihtiyacımız vardır.Zeka zaman,oluş ve yok oluştan bağımsız olan matematiksel bilgileri bilebilir.Fakat hayat,ruh ve zaman gibi şeyleri zeka ile bilemeyiz.İnsanın özü zeka ile kavranamaz.

Zeka ve analiz ele aldığı kavramsallaştırdığı varlığın yalnızca çok kısıtlı bir yönünü görür.Sezgi duyularla elde edilemeyecek içsel bilginin kapılarını açar.Zeka duyulara bağımlıdır.İçgüdü ve zeka birleşerek sezgiyi oluşturur.

Kısaca onun süreç felsefine göre; Beden fiziksel olması münasebetiyle mekana bağlıdır.Oysa ruh zaman ve mekana bağlı değildir.Ruhun bedene göre yetenekleri sayesinde bir üstünlüğü vardır.Kişi yaşantıları sayesinde ruhu dönüşüme uğrayarak kişinin benliğini oluşturur.Yalnızca zekaya dayalı bilimlerin ortaya koyduğu ölçülebilen ve sınırlandırılmış zaman kavramının doğru olmadığını ileri sürer.Sezgi ile kavranan somut süre,insanın aracısız elde ettiği bir zaman anlayışıdır.Gerçek zaman homojen değil,heterojen ve birbiri içerisine geçmiştir.

Fenomenoloji felsefesinin kurucusu olan Edmund Husserl  de görüşleriyle bir çok düşünce insanını etkilemiştir.

Felsefesiyle 20.yy da ve sonrasında özellikle zihin felsefesi,bilinç,varoluşçuluk,bilgi kuramı ve metod üzerine çalışan bir çok düşünce insanına ilham vermiştir.  Başta Heidegger,Merlau Ponty,J.P.Sartre gibi varoluşçu filozoflar ve Foucault, J.Derrida gibi filozoflar üzerinde de önemli etkileri olmuştur.

Husserl de felsefesini zamanında bilim üzerinde etkisini iyice gösteren pozitivizmi eleştirerek kurar. Pozitivizm sadece duyusal verilere dayanarak yanılgıya düşmüştür.Ona göre,felsefenin görevi, gerçek bilgiye bilincin gerçek içeriği olan kesinliklere ulaşmaktır.Fenomenler dünyasına girmek ve şeylerin özsel yapısını görüp anlamaktır.Bu özler zamana ve mekana bağlı değildir.Ölçülüp tartılamazlar .Biz fenomenin içinde var olan özü bilincimiz ile yakalayabiliriz.Onun felsefesi varlığın özüne erişmek için bir metod sunar.

Husserl ‘in felsefesinde madde akıldan bağımsız değildir.Konuyla bağlantılı  şöyle der:” Birinci tekil kişiye tutunun.Kendi bilincinizin bilgisi emin olabileceğiniz tek şeydir.”

Özlerin bilimi olan fenomenolojiye göre hem öznellik hem nesnellik parantez içine alınır ki gerçeğin özüne ulaşılabilsin.

Özetle Husserl de ,gerçek bilgiyi bilincin eşyanın özüne sıçrayarak elde edilen”yaşamış sezgi” bütünü içinde arıyordu.Bu anlamda o da dönemin baskın katı bilimci ve pozitivist anlayışına aykırı olarak bilimin ve bilginin gerçek kaynağı olarak niyetçiliği ve sezgiciliği savunuyordu.Ona göre sezgicilik eşyanın deruni tecrübesi,eşyanın olgularını açıklamada önemlidir. Objektif ,gerçek bilgi ancak ,özne ile nesne arasında sezgi yoluyla bağ kurarak elde edilebilirdi.

Felsefe tarihi içinde yalnızca saf bir akla inanma konusundaki düşünceler İmmanuel Kant’a kadar geri gider.Kant’ın bu konudaki görüşleri özetle,” saf akılla düşündüğümde ilme inanmıyorum,ilmin izahi mümkün değil;fakat yine de ilim var” der.Kant aslında bu sözlerle  bilimin ve bilginin sadece saf aklın mahsulü olamayacağını anlatmak ve bu noktaya dikkat çekmek istiyordu.

Bilim tarihi boyunca bilimin ve felsefi düşüncenin kaynağı üzerine farklı metodlar ve felsefi görüşler öne sürülmüştür.Husserl ve Bergson ‘un sezgiye önem atfeden yeni  bir yöntem ortaya koyan felsefeleri sadece felsefi akım olarak kalmadı Batı’nın bilim ve bilimsel metodoloji anlayışını değiştirdi.

Görüşleri bilimin ve felsefenin çeşitli sahalarına ve metodolojilerine uygulandı.Böylece bilime hakim olan kaba pozitivizm hegemonyası yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı.

Bilginin ve bilimin ortaya çıkışı konusunda bazı bilim adamları ve matematikçilerin görüşleri kayda değerdir.En akli bilim olan matematiğin bile sezgici bir bilim olduğunu,gerçek matematiğin,ancak sezgici verilere dayandığını ileri süren matematikçiler olmuştur.

Bilimin son sürat geliştiği yaşadığımız teknoloji çağında bile, bilgiyi yalnızca akla dayandırmak insan ve doğa üzerinde ortaya çıkan fenomenleri ve hayatı anlamada yetersiz ve kısır kalıyor.

Yazımızdan hareketle sonuç olarak ,insanoğlu yüzyıllardır bilginin kaynağı ve metodu konusunda da hala objektif ve mutabık değildir diyebiliriz.Ve öyle görünüyorki, bu arayışlar daha nice yıllar bilim ve düşünce insanlarının kafasını kurcalayacak.

 

Yazar: Deniz Demirsoy
E-Posta: demirsoydeniz5@gmail.com

Yorum Yok

Yanıt yaz