Bir serçenin kanadında nöbete durmuştu sevgi
Ve bir papatyanın yapraklarına doğrultulmuş süngünün ucundaydı aşk
Savaşlar çıkardı
penceresinde vurulan ebegümeciye ağlardı çocuklar
Kuzgunlar gözyaşı dökerdi pencerenin sundurmasına diz çöküp
Uyanma diyordu güneş
Ben mecburen doğuyorum her yeni güne
Ama sen uyanıpta ölümü görme çocuk
Çocuk gülüşleri saklardık
Perdeler ardında
ve sırrımız
gülümsemelere çalakalem boyardı kendisini
Başında beresi
Omuzunda yıldızları ile askerler girerdi avuçlarımıza
Palaskasında
Palyaçolar asılırdı
İki gözü iki çeşme umut taşırdı içeriye
Bilirdik
Aşk
Ancak ölüme doğru bir adım attığında
açardı insanın kapısını
ve
Çam sakızı çoban armağanı toprak taneleri düşerdi
Postallarından içeri
Yelkenlere binip giderdi
Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı
Dur derdi
Kullanma o renkleri bu dünyanın göğsünde
Hangi ressam karmışsa boyasını dünyanın
Bir maviye
Bir yeşile dönerdi
fırçaya benzeyen düşüncelerin izleri
Misketler düşerdi tırnak aralarına
Kokusunda uyurdu
Süt emziren annelerin göğüsleri
Biliyordu Gorki
Bütün devrimlerin sebebinin
“Ana” olduğunu
Bu yüzden
Yüzünde hatıralar biriktirirdi kadınlar
Ana’nın düştüğü tren garındaki
Soğuk taşlardan
Aşk
Kaçtığın kapılar ardına asılmış
Terli gömleğin üzerindeki sevgili kokusu gibiydi
Umarsız bir fahişe gibi uzanıyordu
Sararmış yastık kılıflarına
Parmak arası terliklerle
Karşılıyordu
Kafasına yeşil orman takmış askeri
Bacak arasında siyah bir hayale göçüyordu
Omuzunda iki çentik olan
Verebileceğin ne var diyordu
Gökten bir ses
Berdel olarak oğlunu sunuyordu
Adam
Ve
Taşın gövdesine yatıyordu iki boynuzlu bir can
Bilemeden teslim etmişti
Kendisinden sonra gelecek herkesin
Boynunu kıldan ince kılacağını
Âdem biliyor muydu
Bir tek aşk için
Bütün insanlığın sürgün yiyeceğini ömrü boyunca
Öyle bir ölümdü işte çalan kapıyı
İçeri buyur etmeden
Gidiyordu ya şu kimliğinde
İnancı olmayan densiz
En çok onun varlığı yakıyordu
Bütün sevileri
Tut Azrail’in ellerinden demişti
Kitap
Oysa ben
Ruhuna binip göç eyledim terki diyar aşklara…
Tali
Yorum Yok