Çeyrek salam 50 kuruş

3 Posted by - 9 Kasım 2016 - Genel, Kasım 2016

Herkesin küçükken yaşadığı hayat tarzı, aile yapısı, çevresi kendi karakterini şekillendirir derler. Ben annem ve babam boşanmış olduğu; buna binaen de annemin çalışmasından ve evde bana bakacak kimse olmamasından mütevellit ilkokul ve ortaokul yıllarımı yatılı okulda geçirdim. Kimse yanlış anlamasın bu bir ajitasyon olmamakla beraber, anlatacağım bu hikayenin de amacı ajitasyon falan değildir. Sadece benim küçüklüğümde yaşadığım ve beni derinden etkileyen bir hadisedir.

Önce şunu ifade etmek isterim, ilkokulum tamamıyla Hababam sınıfının okuluna benzeyen bir okuldu. Çok kocaman bir bahçesi, o çocuk halime göre göğe kadar uzayan kocaman ağaçları olduğunu düşündüğüm, binasının tamamı sarmaşıklarla kaplı olan ve 10-12 metreye varan tavan boylarıyla cidden çok heybetli bir okulda okudum. Kısaca bahsetmek gerekirse; okul sabah saat 9.00’da başlar akşam 19.00’a kadar gündüzlü öğrencilerinde katıldığı etütlerle biterdi. Daha sonra biz yatılı öğrenciler akşam yemeğimizi yiyip saat 20.00’de koğuş yat durumuna çok naçizane geçmek zorunda kalırdık.

Yatılı öğrenci dediğim zaman bazılarının aklına parasız yatılı okullar gelebilir. Tüm bir yarıyıl boyunca öğrencilerin yatılı bir şekilde okulda kaldığı; ben okuluma Pazartesi sabah gidiyordum ve Cuma günü evime dönüyordum. Genelde beni rahmetli Dedem götürüyordu (Kendisine buradan bir kez daha saygılarımı sunuyorum ) Dedem köy enstitüsü mezunu emekli öğretmendi, disiplinli ve sert bir mizaca sahip olmasına rağmen altın gibi bir kalbi vardı. Pazartesi sabahı erkenden yola çıkar Şişli’den Mecidiyeköy’e karbondioksit dumanı eşliğinde yürür (O zamanlar doğalgaz yoktu ) sonra 124 numaralı otobüse biner ve alt Göztepe’den üst Göztepe yoluna doğru yine uzun bir yürüyüşle okuluma varırdık.

Biraz lafı uzattım sanki ama detayları vermeden de bu hikâyeyi anlatamazdım. Söylediğim gibi genelde beni okula Dedem götürürdü lakin bazen istisnai bir durum olurdu, Dayım İstanbul’a gelmişse eğer nadiren de olsa beni okula götürme işini üstlenirdi. İşte o zaman ben havalara uçardım çünkü Dayım hem beni arabayla okula götürür üstüne üstlük 2,5 lirada harçlık verirdi. Burada hemen şunu belirtmem gerekir ki okul yatılı olduğu için okulumuzda bir kantin mevcut değildi. Kantin olmamasının sebebi ise çocuklar arasında maddi açıdan bir dengesizlik yaratmamak içindi. O zaman sen bu harçlığı aldığına neden seviniyordun diye düşünüyor olabilirsiniz?

Çocukluğumda yemek seçen kara kuru bir çocuktum ben, örnek vermek gerekirse beyaz peynir hiç yemezdim, hoş bizim okulda da haftanın 4 günü kireç gibi bir beyaz peynir çıkardı. Konunun özüne gelirsek; ben bu aldığım 2,5 lirayla sabahları okuldan kaçıp bakkala gidip 50 kuruşluk çeyrek salamlı ekmek alıp, kahvaltımı öyle yapardım.

Bir Cuma sabahı o haftaki son 50 kuruşumla Bakkal’a gittim, parayı verdim ve çeyrek salamlı ekmeğimi istedim. Bakkal bana ekmeği uzattı ve parası dedi. Ben girince verdim ya dedim, o da bana hayır vermedin dedi. Ben de verdim dedim, içeri girer girmez verdim. Hayır dedi vermedin. Adama şöyle bir baktım, ekmeği geri koydum tezgâha ve “PEKİ” dedim peki öyle olsun.

El Arte

Yorum Yok

Yanıt yaz