Dosolasi

3 Posted by - 9 Kasım 2016 - Kasım 2016

“Tek başına bir nota neyi anlatıyor; çok şeyi” demişti giderken. Bir senfoniyi terketmiş “Si”, aylak aylak dolaşırken boş porte üzerinde, içinden binbir türlü küfür tutturmuş elleri ile sıranın ona gelmesini işaret edecek olan şef’in kadife asasına. Sesler, duraklar, iniş ve çıkışlar arasında, sırası geldiğinde tınılayan, görevi ile muktedirleri mutlu eden, kendini kemiren bir akışa müzik denilebilir miydi ? “Kaç kez daha bu sesi çıkarabilirim acaba” diye düşündü. Notaların da bir ömrü varmıydı ? Her tını, kalbinin her bir atışına denk geliyor olmalıydı ve bu düzensiz taşikardi sonu olacaktı.

“Kim düşürüyor bu sıkıntı veren düşüncelerimi içime”.

“İşte buradayım, istediğimde es verir, bir “Si”gara yakarım belki, bu bizim işimiz.” İki yan sırasındaki komşusu “Sol”’dan öğrenmişti sigara içmeyi, sigara içerken soldan bakmayı, baktıkça kendi kendine kanamayı. Şimdi düşününce, onunla ayrı düştüğü için koyu bir keder duyumsuyordu. İlk ayrılan “Sol” olmuştu ve “Si” onun özgürleşmesini, tutuşan bir sesin yarattığı aydınlığa ne kadar da şaştığını hatırlayarak anıyordu.

Sıradan bir gündü, prova bitmiş, müzisyenler dağılırken şef bir sigara yakmış, nota kağıtlarının hemen yanına çay içiyordu. Gözlerinin kapalı oluşu, yorgunluğundan mı yoksa umutsuzluğundan mı ayırt edilemeyen bu adam için, “bilmem kaçıncı sanat yılını kutlamanın getirdiği, umarsanmama hissini daha ne kadar taşıyacağını düşünüyor” dedi “La”, elinde şarap şişesi ile “Si” nin omzuna dokunduğunda. “La” nın sesinde kafası güzel bir gülümseme. Dalgacı hergele. Bir türlü adam olamadı zaten adam olmanın da, nane limon kaynatmak kadar kesin bir tarifi yoktu. “Sol” ile “Si” arasında kurulacak tehlikeli cümlelerin, slogana dönüşmemesinin yegane sebebiydi “La”. Önemliydi görevi yani. Sonra bir boşluk, bir ara, göremediğimiz bir an, “La”nın “Sol”u boş kaldı. Tutuşturdu kendini şef’in sönmek üzere olan sigarası ile. Son tınısını kendisi icra etmişti. Şef’in gözleri kapalıydı.Şef toplum dediğimiz şey olmalıydı, herşeye gözleri kapalı.

“Sol” her zaman anlayışlıydı “La”ya karşı, tınılama sırası ne zaman ona gelse, baktı bizimkinin kafası güzel, detone olacak malum, hemen çift ses verir kapatırdı açığı. Bunun cezasını da yeniden akord edilerek çekerdi ama bir kere duymadık yakındığını. “Bir portede Sol bozuldu mu, ahenk bozulur” derdi notatalarımız. Gerçi bunlar çok eski zamanlarda söylenmiş şeylerdi. O atalarımızdan geriye, sözlerini bile söylemenin yasak olduğu ve bu halin, doğu ile batıyı tutmuş olan ceberrut “Do” ların koruması altında olduğu, aynı portede bir nota olarak, utadırıyordu “Si” yi. Tüm bu baskılar, “Do”gmalar onların eseri dedi iç ses. “Do”ların hiçbiryeri güzel değildi.

Sus iç ses ! İçimdeki “Do” seni duyacak.

Şimdi portede bir sessizlik.Yalnızca “Do” ların telaşlı koşuşturması ve izlemesi diğer tüm notların.Kürt kökenliymiş “Sol”, üstelik Aleviymiş. Ötekileştirmeler. Kimliliksizleştirmeler. Kendini düşündü “Si”. Ne kökenliydi kendisi ? Pekala “Si”yonist diyebilirlerdi ona hatta “Si”lahlı örgüte üye olabilidi. En basiti bir “Si”vil itaatsizlik yapabilirdi. Korku duyumsuyordu. Bunların hiçbirini seçmemek olmuyor muydu ? Farklı olmak bu kadar mı imkansızdı. Ben artık “Si”z olarak yaşamak istiyorum diye haykırdı, attı kendini porteden aşağıya.

Radyo’da birkaç nota eşlik ediyordu bu kaçışa.

“Si”ktir çekilmişim yani, kendi öz yurdumdan çeker giderim.

Bay C

Yorum Yok

Yanıt yaz