Adaya Dönüş

7 Posted by - 9 Ekim 2017 - Ekim 2017

Halbuki henüz iki hafta oldu ayrılalı. Şaşırıyorum hasretin bu kadar hızlı büyümesine içimde.

Hasretler de su ile büyüyor, gözyaşı döktükçe azalıyor, yavaşlıyor olsa gerek. İşte bu yüzden “Ağlamayın, acınız azalır” demiş bir Arap şair.

Tekne dalgaları kırarak yaklaşıyor adaya, o irili ufaklı evlerle örülü kıyıya. Her dönemin mimarisi adada görmek mümkün desem sizi yanıltmamış olurum. Bir zamanlar Rumların yaşadığı adada hala o dönemden ayakta kalan birkaç kagir yapı, ardından gelenlerin inşa ettiği, naifliği ile değme mimarların tasarımlarına taş çıkartan bahçeli küçük yazlık evler ve günümüzün mal edinme hırsı ile sıvalı, estetikten uzak, apartman ucubeleri. Bu yapılara baktığımda, insanın zamanda ilerlerken kültürde gerileme kaydettiğini düşünmeden edemiyorum.  Yine de adaya dönüş beni heyecanlandırıyor. Uzak zamanlarda aslı kaldığını düşündüğüm, Arnavut kaldırımı sokakları, beyaz badanalı ekmek fırını, bakkalı ve köy kahvesi ile bugün Anadolu’nun köşesinde unutulmuş bir köyün şaman büyücüler tarafından topraktan sökülerek denizin ortasında atılması ile oluştuğuna insanı inandıran bir kara parçası.

Peki beni bu denli heyecanlandıran, hasrete iten şey evler mi? Sokaklar mı? Hiç sanmıyorum. İnsanın mekânda aradığı yine insandır aslında. Çocukluğunda top oynarken dizini yaralayıp, o yeğin akasya ağacının altına çöktüğünde, elinde soğuk bir gazozla yanına gelen bakkal amcayı arar insan. Annesi evde yokken, okuldan geldiğinde eve girebilmesi için anahtarın bırakıldığı eczacı teyzeyi arar. Ay ortasında maaş suyunu çekip de misafire bir kuru köfte ikram edebilmenin yegâne ihtimali mahalle kasabının veresiye defterinde birikmiş borcu yüzüne bir küfür gibi vurmadığı zamanları arar. Bu insanlar var oldukları zamanda ve mekânda zihnimde yarattıkları o eşsiz vahanın mimarlarıdır. O küçük mahallelerde, birbirini tanıyan insanların kurduğu büyük evrenin günümüz karşılığını bulduğu yerdi ada benim için. Sabahın erken saatlerinde sahilde ağlarını toparlayan balıkçıların, martılara yan bakmadığı, doksanına merdiven dayamış amcaların kahvede oturup her gelen geçene selam salladığı, ekmek alırken bozuk para çıkışmadığında, “sonra verirsin abi” diyerek beni yolladığı yerdi.

İşte ada karşıda, biz değil sanki o yaklaşıyor kıyılarıyla. Birazdan çocukluğumdan kalma düşsel bir mahalleye açılan kapıdan geçeceğim, amcalar yine orada olacak, beni bilip bilmeden el kaldıracaklar. Fırından ekmek kokusu yayılacak, balıkçılar livarları dolu dönecek limana. Voli’de bir beyaz sofra, birkaç kadeh yükselecek güneşin batışına.

 

Bay C

Yorum Yok

Yanıt yaz