BANA YAŞAMDAN BİR CÜMLE KUR, YALIN OLSUN.

5 Posted by - 10 Ocak 2018 - Ocak 2018

Islak burnunu yüzüne değdiren kedinin mırıltılarıyla uyandı. Bir süre hiçbir şey düşünemeden, gözlerini de doğru dürüst açamadan kaldı yatağın içinde. Kedi inatla yüzüne sokuluyor, mırıltıları bazen miyavlamaya dönüşüyor, o yüzünü çeviriyor, kedi bir türlü bırakmıyor…

Yatağın başucundaki komodinin üstünde eğreti duran çalar saate baktı. Zaman günü yarılamıştı bile. Hızla yorganı attı üstünden. Kedi de az önceki sakinlikten sonra böyle bir hareketliliği beklemediği için olsa gerek, yataktan atlayıp gözden yitti.

Yatak odasının kapısının önünde duran terliklerini geçirdi ayaklarına. Şu yumuşak terlikleri, karnı ağrımasa giymeyecekti ya, annesinin lafını bu günlerde çok sık anımsıyordu. “Ayaklarına terlik giymiyorsun, tabi ağrır karnın, sen de kıvranır durursun böyle!”

Mutfağa girdi öncelikle. Yüzünü yıkamasa da olurdu, duşa girecekti ne de olsa. Mutfağın ortasında durdu, buzdolabına, masaya, tezgâha ve orada birikmiş bulaşıklara baktı. Kapağı açık ekmeklikten yarısı çıkmış bayat bir ekmek görünüyordu. Umursamaz bir tavırla çıktı mutfaktan. Midesi bulanmıştı birden, kahvaltı yapası yoktu hiç. “Sabah kahvaltısının önemini ne zaman anlayacaksın acaba?” diyen annesi gözlerinin önünde…

Bu defa oturma odasına girdi. Orada da mutfakta yaptığının aynısını yapıp etrafına bakındı. Az sonra ayaklarına sürtünen kediyi ayrımsadı. Öksürük krizine yakalanmasına az kalmış çatal çatal bir sesle “Maman mı bitti terörist?” diye sordu. Kedi, başını kaldırıp yüzüne doğru miyavladı kısacık. Bu ‘evet’ demekti. Ayağındaki yumuşak terlikleri sürüyerek holdeki kedi sepetinin yanına gitti. Tabakta gerçekten hiç mama yoktu. ‘Acaba dünden beri mi yok mama?’ diye bir an içi sızladı. Parmak uçlarıyla kedinin gıdısını sevdi ve sonra kaba yeni mama doldurdu. Kedi mırıltılar içinde mamasını yerken o banyoya yöneldi. Banyodaki aynada yansıyan aksine başıyla bir selam verip şofbeni açtı. Yatak odasına girip çamaşır ayarlayacakken kendine, telefonun sesiyle irkildi. Güzel bir sessizlik varken nereden çıktı bu telefon diye sinirlendi biraz. Çabuk geçti siniri. Telefonu açıp “Alo?” dedikten sonra bir süre beklemek zorunda kaldı. Karşı tarafta bir hışırtı vardı sadece. “Alo?” yineledi sorusunu, evet birisi konuşuyordu telefonun diğer ucunda ama ne dediği anlaşılmıyordu. Tam ‘Sizi anlayamıyorum.’ diyecekti ki karşı taraf kapatıverdi telefonu. O da usulca yerine koydu ahizeyi. İçine birden bir kurt düştü. Kimdi acaba telefon eden? Öyle insanlar vardı ki aramalarını beklediği… Ama yok, onların hepsi geçmişte bir yerlerde kalmışlardı. Kafasını, düşüncesini dağıtmak ister gibi iki yana salladı hızla. Acaba biraz daha beklese miydi, yeniden aranır mıydı? Yoksa duşa mı girseydi?
Bir süre de buna takıldı, gözlerini, az ileride kafasını mama tasına sokmuş mama yiyen kediye dikerek.

Ayakları onu istem dışı, oturma odasına yöneltti. Sehpanın üstündeki paketten bir sigara aldı, yaktı, pencerenin önündeki koltuğa oturdu. Boğazı zaten kötüydü, şimdi bunun üstüne yaptığı şu yanlış harekete bak! Gülümsedi birden. Evet şu an annesi burada olsaydı tam olarak da böyle derdi. “Şu yaptığı yanlış harekete bak!”

Son günlerde annesini fazla mı sık anmaya başlamıştı acaba? Galiba öyle.
Peki bu iyi miydi kötü mü? Bilmem galiba iyiydi. Aklına gelen bazı yaşanmışlıklar gözünün kulağının önünden hızla geçince az önceki yanıtını değiştirdi. Belki de kötüydü…

Dirseğini pencerenin pervazına dayadı. Tül perdenin ardında uzanan sokaklara baktı. İnsanları uzaktan izlemek, onları uzaktan sevmek ne güzeldi öyle ve ne de korunaklı…

Sigarasını bitirince, banyoya girmek üzere ayağa kalktı. Telefonun yanından geçerken, ‘Az önce arayan kimdi acaba?’ diye bir kez daha düşünmeden, kaygılanmadan edemedi.
Duşta, ılık suyun altında sanki yılların kirini pasını yorgunluğunu akıtıyormuş gibi hissetti kendini. Küçükken izlediği yerli filmlerde, kötü yola düşen kadın, onu gerçekten seven erkek tarafından, içinde debelendiği bataklıktan çekilip de evlenmeden önce hamama gönderildiğinde, kadın kırk tas su dökerdi üstüne. Böylece arınmış olurdu günahlarından pisliklerinden. Birden gülümsedi kendi kendine, bir erkekle ilk kez birlikte olduğu zaman, eve gelip de annesinin yüzüne bakınca kendisini birden ne de kirli günahkâr hissetmişti de hemen banyoya girmiş, kovadan aldığı kırk tas suyu başından aşağıya ağlayarak dökmüştü.

Annesi yine aklına düşmüştü işte. İyi de neden? Neden? Nedendi tüm bunlar?
Belki de az önce telefon eden annesiydi. Olabilir miydi bu? Yok, sanmıyordu annesinin olacağını. Annesi kadar gururlu başka bir insan tanımamıştı şimdiye kadar. Annesi aramazdı onu.
Peki ya ablasıysa arayan? İyi de ablası neden arasındı ki? Annesine mi bir şey olmuştu yoksa?
Tamam, son dönemlerde büyük kavgaları olmuştu ama yine de istemezdi annesinin sağlığında bir sorun çıkmasını…

Bir an önce duştan çıkıp, hazırlanıp, sokağa atmak bu uğursuz düşünceler yayan kafasını taşıyan bedenini… En iyisi buydu galiba.

Duştan sonra üstünü giyerken telefon yeniden çaldı. Gidip açtı telefonu, yine aynı hışırtı. Bir iki kez art arda “Alo?” diye seslendi. Tam kapatacaktı ki, ablasının sesini duydu hışırtılar içinden. “Kapatma sakın, benim ablan, ben duyuyorum seni.” diyordu. Evet, kesinlikle annesine bir şey olmuştu. Ablasının sesi de oldukça kötü geliyordu. Bir an eskilerden birkaç görüntü geçti gözlerinin önünden. Annesiyle oynadıkları oyunlar, annesinin ona bezden yaptığı bebekler, annesinin ruj sürüşü, annesinin askılı kırmızı elbisesi, annesinin yemekleri, annesinin kahkahası…

Ablasının sesini ayırt etti birden. “…dediklerimi anlayabildin mi?”

Ne demişti ki? Belki de cenazenin ne zaman nereye kaldırılacağını söylüyordu. “Anlayamadım abla?”
Hışırtılar arttı, ahizeyi kulağından uzaklaştırdı, sonra yeniden dayadı kulağına, ablası oldukça sinirli ve kırgın bir sesle “Annemiz evlenmiş, dedim!” diyordu.

Ahizeyi usulca yerine bıraktı. Başını yere eğdi, ayaklarındaki kırmızı yumuşak terliklere baktı bir süre. Sonra çıkarıp ayağından onları, alıp çöpe attı. Koltuğa oturmasıyla kedinin kucağına çıkması bir oldu. Bacaklarına yerleşen kediyi okşamaya başladı.

Kahvaltı yapmasa da olurdu…

İdil

Yorum Yok

Yanıt yaz