Savaşta – barışta , sürgünde – memlekette , hastalıkta – sağlıkta , varlıkta – yoklukta , sebebini ya da sonuçlarını düşünmeden çoğalır insanoğlu. Her kadın ve her adam zamanı geldiğinde çocuk sahibi olmak için istek duyar.
Afrika’da gözünün önünde komşusunun bebeği açlıktan ölen hamile kadın , bir yudum su içebilirsem sütüm gelir umuduyla doğurur belki bebeğini ama ilk bebeğini kaybeden Afrikalı kadın da hamile kalır yeniden. Empati kuramadığı gibi yaşadıklarını da unutabilir insan. Doğan bebeğinin ağladığını duyamaz bir başka kadın bomba seslerinden belki, bir başkası tarlada göbeğini taşla kestiği bebeğini emzirip, sırtına bağlayıp devam eder işine, şehrin ortasında doğum izni bittikten sonra en kıymetlisini kime emanet edeceğini bilmeyen kadında doğurur, dünyaya neden geldiğini bilmeyen de. Bütün hafta çalışıp hafta sonu sosyalleşen karı – koca, hayatın anlamsızlığından söz edip dokuz ay sonra bir başka canı dahil edebilir bu sohbete .Kaldı ki tüm şartların tastamam olduğu durumlarda dahi başlı başına çeşitli sürprizlere gebe bir durumken ,her şey yolunda gitse bile,uykusuz geceler , ufak tefek hastalıklar , kakalı bezler , kusmuklar ,endişeli bekleyişler cepteyken bu sürece balıklama dalar insan. Artık hayat ikiye ayrılır , bebekten önce , bebekten sonra…Üstün körü bakıldığında bencilce ya da ahmakça gelebilir çocuk sahibi olmak ya da belki üstün körü bakıldığı için yapılan bir şeydir. Dünyadaki bütün anne ve babalara neden çocuk yaptıkları tek tek sorulsa da net bir cevap alınamayacaktır sanırım. Neslini devam ettirme güdüsü , hayata anlam katma telaşı , çok istedim , çünkü böyle olur , herkes böyle yapar , ikimizden bir parça , ölümsüzlük arzusu , bilmem , nasıl yani gibi havada kalan cevaplar.İnsan doğar , büyür ,ölür ,arada ki verimli çağlarında da çoğalır,bu kendiliğinden olmazsa aklına gelen her yola başvurur , amaç haline getirir hatta bazen saplantıya dönüştürür , tüm zamanını, tüm enerjisini, tüm parasını bu yolda harcar da kolay kolay vazgeçmez. Yalom bir kitabında ebeveyn kaybını’ obje kaybı ‘ çocuk kaybını ‘ proje kaybı’ olarak tanımlar. Anne veya baba kaybı geçmişe , çocuk kaybı geleceğe dairdir. Yani çocuk insanın projesi , geleceğidir. O halde bu bakışa göre , anne babalarımızın dünyaya kazık çakma arzusunun sonuçlarıyız da denebilir.Bu mantık hatası içermeyen fakat duygusuz bir çıkarımdır yalnız evlat söz konusu olduğunda duyguların göz ardı edilmesi neredeyse imkansızdır .Acı , keder , mutluluk , kıvanç , utanç , coşku , hüzün , endişe , endişe , endişe … Hangisiyse o an hissettiğin en yoğunudur . Başka hiçbir proje, hiçbir ürün , hiçbir eser bu kadar yoğun duygular yaşatamaz insana . Zaten bu mantıkla verilen , üzerinde düşünülüp artıları eksileri hesaplanan bir karar olsaydı dünya bu yıllara bizsiz gelirdi büyük ihtimalle.
Hem sadece biz değil ki hayvanlar , bitkiler , hücreler her şey çoğalır da çoğalır. Kaldırım taşlarının arasından çıkıveren bir ot konuşamasa da vazgeçmemeyi öğütler. Vazgeçme , diren , mücadele et , çoğal. Diyelim ki bizim basiretimizi bağlayan temel duygu evlat sevgisi peki ota n’oluyor ? İnatla çatlayan tohum bahar gelince balkon fayanslarının arasından da olsa güneşe çıkar, üstelik bildiğimiz kadarıyla hayatta onu bekleyen herhangi bir haz, mutluluk ya da ödül yok . Geliş sebebi kendisinde yüklü olan bilgiyi aktarmak , giderken yapabileceği tek şey de önümüzdeki yıl için tohum bırakmak. Aslında konu, üzerinde geriye doğru düşünüldüğünde büyük patlamaya kadar gidebilir. Her ne kadar bir teoriye dayansa ve bir ayağı çukurda olsa da ihtimal dahilinde bir cevap olarak aklımızın bir köşesinde durabilir en azından . Teoriye bakılırsa kabına sığmayan, yüksek enerji düzeyinde, bilgi yüklü küçücük bir nokta değil mi hepimize sebep olan? Tüm evren aynı maddeden oluşmuşsa şayet kabımıza sığamamamız , sorgusuz sualsiz çoğalmamız , kendimizde yüklü bilgiyi başka bedenlere aktarma eğiliminde olmamız şaşılacak bir şey olmaktan çıkar . Acaba her birimiz evrime hizmet eden güdümlü noktalar olabilir miyiz ?
Mavi
Yorum Yok