Hayat kırıklığımız vardı diye ikmale kalıyorduk aşkta.
Kaç sömestr yürek akıntısı yaşadık kimse bilmez,
elde peşkir, avuçta sımsıkı hasretlikler ile geçiyorduk,
bütün işçi sınıflarını.
işçiye AŞ/k ne hacetti,
başında devlet babası var iken.
Zaten sömürü dediğimizde
kemirgen bir hayvanın vebalı düşü değil miydi?
atalardan çocuklara yadigar kalan
Sarı sarı liralara dönen hak satıcıları vardı
Sokak sokak sloganları olan
Ve
ihmale gelmez çocukluğunu atıp omzuna
pazar yerinde Can atıştıran,
menziline dudak büküp hedefini şaşıran
sahurda iman dileyen büyüklerimiz vardı
rüzgardan sakınan saça dolaşan bir martı tüyünü
Melek Cebrail’den hediye sanıp niyetlerini
Aşka devşiren kadınlar çoğaltıyordu
kendi kaderine sus pus banka memuru
Kimin daha fazla maaş ile zengin olduğunu sorgularken Azrail
Şeytan, araya iki günah daha sıkıştırıp
çoğaltıyordu, üç sevaba beş vakit can teslim eden müdürün sevincini
Sınıfı beş yıldızlı pekiyi ile geçmiş çocuğun gözyaşı dökülüyordu
Babasının yetiştiremediği kırmızı bisikletin selesine
Kaç mesai yapsa o kadar çok geliyordu
Hediyesi içinde su parası, ısınma yardımı, elektrik çarpması
Kim bir yağmur damlasını satıp da bir babaya
Ondan çocuğunun bisikletini alır şu dünyada
Kim ikmale kaldı diye ihmale getirip alır bir kız çocuğunun gülüşünü
Bütün suç
kendisine uyuyan işçinin midir?
Yoksa
Sınırsız hayat oyununda kendine senaryo yazma hakkı veren tanrının mıdır?
Bilinmez…
Hak/ları ikmale kalmış insanlık için yapılabilecek tek şey kalmıştır
Ruhuna El Fatiha…
Tali
Yorum Yok