KİRAZLI – YENİKAPI II

10 Posted by - 8 Kasım 2017 - Kasım 2017

Sonbaharın eteklerini iyice silkelediği şu sıralar sabahlarda keyifsiz olmaya başladı gitgide. Güneşi çepe çevre saran gri bulutları dantelalı transparan bir sabahlığa benzetiyorum kimi zamanlar.Bazı sabahlar o kadar çok üşüyorum ki, bu kıyafetler içinde güneşin bile üşüyebileceği geçiyor aklımdan; aklıma gülüyorum! Eh diyorum sonra, buna da şükür, gülünecekte olsa bir aklım kalmış bunca akıl almaz işlerin yaşandığı canım ülkemde.
Bugün şanslı günüm. Tramvayın oldukça kalabalık olmasına rağmen, “oturacak yer buldum, şanslı günümdeyim yuppi” diyebilmenin haklı sevincini yaşıyorum diyebilirim şu dakikalar. Denge kontrolümün sağlamasını yapmadan ve yanımdaki insanı iteklemeden kitap okuyabilmenin kaçınılmaz iç huzuru. Hayat bir anda nasılda toz pembe geldi bana hiç sormayın… Ah şu küçük sevinçler de olmasa!
Fakat sanırım rahatlığa alışkın bir millet değiliz. İlla ki hayatı itiş kakış tarafından yaşayacağız. Bilmiyorum belki de sadece ben öyleyim. Konfora alışık değil tabii bünyem tepki veriyor haliyle, metabolizmam yerle bir. Öyle bir rehavet çöktü ki, gözlerim kapandı kapanacak. o rehavetle okuduğum kitabın sayfalarına saf saf  baktığımı fark ettim. ‘bugün birbirimizi anlamıyoruz yarın sabah tekrar yüz yüze görüşelim’ diyerek, aklım kadar karışık ve ıvır zıvırla dolu çantamın içine terk ediyorum kitabımı. Ah bir de kafamın içinde durmaksızın kımıl kımıl kımıldayan şu dilsiz sesleri terketmeyi başarabilseydim, hayat o zaman ne kadar sessiz ve güzel olurdu. Boş kafa, boş hayat, oh ne rahat, ne rahat!
Karşımda oturan kadına takıldı gözüm. Sabah sabah nasılda uğraşmış yüzüne yaptığı makyajla. Sanırım bazılarımız fondötenlerimizi ruhlarımızda oluşan tahribatların izlerini kamufle etmek amacıyla kullanıyoruz … Tropikal dermatolojik makyaj teknikleri!
Bu yöntem bir işe yarıyor mu, dudağımıza sürdüğümüz rujlarımız hüzünlerimizi gizliyor mu, allıklarımız bizi mutlu hissettirebiliyor mu orası muamma. Fakat şöyle bir gerçek var ki, oportünist kozmetik firma sahiplerinin ceplerine, hani o sürekli özlemini duyduğumuz, zaman zaman kaçmak isteyip de bir türlü kaçamadığımız, güzelim denize nazır gün batımlarına ev sahipliği yapan, bizlere çook uzak ‘uzakların’ biletlerini bizim koyduğumuz kesin.
Hem ben makyaj yapmayı hep esaret olarak görmüşümdür. Aile baskısı, mahalle baskısı, din, örf, hürriyet baskısı derken, bir de yüzümde makyaj baskısıyla yaşamak gereksiz geliyor bana. Biz kadınlar hayatı bu kadar kısıtlı yaşıyorken ve kadınlığımıza bu kadar ağır manalar yüklenmişken, en azından rimelim akacak korkusu olmadan gözyaşlarımızı özgür bırakmalıyız. Her hâlükârda hem anamızı hem de bizleri ağlatmıyor mu sevgili hayat?
Rimelinizin esiri olmayın hanımlar özgürce ağlayın!!!
Hemcinslerimden bahsetmişken, kadınların bol bol şiir, roman, hikâye vs. yazmasını da şiddetle savunanlardanım ben. Oturup bize şiirler yazan beyaz atlı prensleri beklemek yerine, kendimize ait şiirlerimiz, kendimize ait cümlelerimiz olmalı diye düşünüyorum. Biraz da bu yüzden eline kalemi tutuşturdum duygularımın. En azından kendime ait sözlerim olsun istedim hayata karşı. Çok mu şey istedim?
Yolculuğumun sonuna gelmek üzereyim. Düşünüyorum da, her gün ne çok kişiyle omuz omuza, yalnızlıklarımızı sırtlayıp yolculukların içinde yolculuklar yapıyoruz  hepimiz…
Kim bilir bu sabah Kirazlı Yenikapı hattında, bu tramvayın içinde yaşamlarımızın hangi dilimine yolculuklar yapıp geri döndük. Kim bilir hangi hayalin içinde mutluyduk hayata giden bu yolda, yada hangi anılar için sızladık için için.
Evet, biz böyle ne kadar da kalabalık ve de bir başınayız bu tramvayın içinde…
İnecek var batman efendi…
Bugün ki yolcuğumuz buraya kadar, ekmeklerimiz bizi bekler..
Agapi

Yorum Yok

Yanıt yaz