İrade Bilinç Özgür

5 Posted by - 7 Ağustos 2017 - Ağustos 2017

Özgür irade ve bilinç konuları ayrı ayrı olarak kendi içlerinde insan düşüncesinin odağında olmayı çok uzun süre başarmış çetrefilli konular olduğu aşikâr. Hem özgür irade hem de bilinç konusunu ayrı ayrı ele almaya kalkarsak kısa bir yazıyla altında kalkamayacağımız bir işe soyunmuş oluruz. Bunun yerine ben ikisinin bir noktada kesiştiği ve çokça da (yazının başlığındaki gibi) birbirine karıştırılarak kafa karışıklığına ve yanlış anlamalara sebep olan bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Kendi adıma, bu konularda yaptığım okumaların ve düşüncelerin sonunda bu karışıklığı fark ettiğimde kendi çapımda küçük bir aydınlanma yaşadığımı düşünmüştüm. Belki benim gibi bazı olguları birbirine karıştıran başkaları da varsa onlara da bu konularda farklı bir bakış açısı sağlar umuduyla bu yazıyı kaleme almayı istedim.

Öncelikle özgür irade denilen kavramın sözlükteki karşılığına bakalım. Açık ansiklopediye göre özgür irade, kişinin eylemlerini, arzu, niyet ve amaçlarına göre kontrol altında tutabilme ve belirleme gücüdür, şeklinde tanımlanıyor. Bu tanım her ne kadar basite indirgenmiş olarak bu kavramı anlamamıza yardımcı olsa da, böyle bir olgunun varsa bile hakikatini bize açıklamada yetersi kaldığı ortadadır. Bizim sırf bir şeyleri söyleyebiliyor olmamız, onların hakikatten pay sahibi oldukları anlamına gelmezler. Özgür irade ile ilgili, başta belirttiğim gibi çok derin ve işin içinden halen çıkılamamış bir konu olduğu için, çok fazla detaya girmeyeceğim. Yine de burada dikkat çekmek isteyeceğim sadece birkaç nokta var ki, bunlar bize konuyu anlamamız bakımından fayda sağlayabilirler diye düşünüyorum. Öncelikle özgür irade kavramını indirgersek, özgür ve irade kelimelerinin gerçek anlamıyla ne manaya geldiklerini sorgulamamız gerekir. Bir şeyin gerçekten özgür olması ne demektir? Ortaya çıkmak veya olmak için hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, hiçbir öncesi olmayan, öncesiz ve sebepsiz, tamamen kendi özü itibariyle tabiri caizse yoktan var olan bir şey midir? Özgür kelimesine karşı bu ve buna benzer soruları artırmak mümkün. Benzer bir sorguyu irade kelimesi için de tekrarlayabiliriz. Türkçeye istenç olarak çevirebileceğimiz Arapça kökenli bu sözcük, belirli bir yapabilme gücünü ya da itici gücün varlığını belirtmek için kullanılır. Bizler özgür irade sahibi varlıklar olarak kendimizi tanımladığımızda, bir şekilde kendimize sebebinin kaynağı yine kendisi olan, yani kendi kendinin sebebi olan bir istenç sahibi olduğumuzu düşünüyoruz demektir. Özgür irade konusu kendi başına ayrı bir araştırma ve düşünme konusu olduğu için daha fazla detayına burada değinmeyeceğiz.

İkinci başlığımız olarak bilinç konusunu üzerine kısaca gidelim. Sözlük anlamı olarak bilinç, genel olarak, insanda farkındalığın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yetidir denilebilir. Daha kısa bir ifadeyle bilinç farkındalıktır demek yanlış olmaz diye düşünüyorum. Bilinci naif bir şekilde böyle tarif etme çabamıza rağmen, fazlasıyla öznel olan bu fenomenin doğasını ve mahiyetini açıklamak sanıldığı kadar kolay olmamıştır.  Bilinci dışarıdan bir gözle izlediğimizde bizim gibi insanların davranışlarının yanında bize benzer davranışlara sahip hayvanların da bilinci olup olmadığı sorusu gündeme gelir. İnsan bilincine dair yapılabilecek bir ek şöyle ifade edilebilir. İnsan bilincini diğer bilinç türlerinden ayıran en önemli özelliklerden biri, farkındalığının farkında olmaktır demek yanlış olmayacaktır. Kısa bir örnek vermek gerekirse hem siz hem de kediniz odadaki farenin farkındadır. Bu anlamda her ikiniz de bilinçlisiniz diye düşünebiliriz. Aradaki fark ise, sizin bu farkındalığınızın farkında olmanızken, kedinin farkında olduğunun farkında olmayışıdır. Bu anlamda insan bilinci, kendi üstüne devrilebilme özelliği ile diğer benzer fenomenlerden önemli ölçüde ayrılır. Tabi burada anlamamıza faydası olması için konuyu kolaylaştırmak adına dil, zamansallık, hafıza vb. birçok ek fenomeni görmezden gelerek bir indirgeme yapmak zorunda kalıyorum.  Tüm bu ek konularla birlikte bilincin hakikate en yaklaşan açıklamasını yapmak en azından şu anda pek mümkün görünmüyor.

 

Peki bu ikisi arasında nasıl bir ilişki kurabiliriz? Biz günlük yaşamlarımızda istencimize bağlı olarak eyleriz, yaparız, karar verip uygularız. Eylemlerimizi yaparken bir yandan yaptığımız eylemlerin de bilincimiz vasıtasıyla farkındayızdır. Basit bir örnek verirsek, susadığımızı fark ederiz, elimizi bardağa götürüp “özgür irademizle” bardağı alır ve suyu içeriz. Bütün bunları yaparken de yaptığımız eylemi öncesi ve sonrasıyla bilincimizde farkında olarak yaparız. Peki bütün bu işler bizim sandığımız şekilde mi oluyor acaba? Libet deneyi olarak bilinen ve 1900’lü yılların son çeyreğinde Amerikan asıllı bir bilim adamı olan ve bilinç üzerine çalışmalar yapan Benjamin Libet tarafından yapılan bir deney bunun sandığımız gibi olmayabileceğini bize düşündürtebilir. Deney ile ilgili ayrıntılara internet üzerinden ulaşılabilir. Ben konuyu çok uzatmamak adına kısa bir özetini geçeceğim. Libet, deneklerden, bir düğmeye basmak gibi bir eylemi düşünmelerini, daha sonra karar verdikleri anda da bu eylemi yerine getirmelerini istiyor. Deneklerin deney boyunca beyin elektromanyetik dalgalarının ölçümünü yapacak tüm cihazlar da deneyin bir parçası durumunda. Denekler önlerindeki düğmeye sadece bakıyorlar, aynı zamanda bir saat var önlerinde. Tam karar verdikleri anda da düğmeye basıyorlar. Tüm bu olanlar kayıt altına alınıyor. Sonuçlar ise çok şaşırtıcı. Elde edilen verilere göre deneklerin düğmeye basmalarından kısa bir süre önce beyinlerinde hareketlilik başlıyor. Bu hareketlilik tavan yapıp daha sonra küçük bir düşüşten sonra tekrar en tavana vuruyor ve bu anda düğmeye basılmış oluyor. Konuyu çok uzatmamak adına özetini geçmeye çalıştığım bu deney bilim ve felsefe camiasında büyük tepkilere neden oluyor. Sebebi ise deneyin sonuçlarından yola çıkarak yapılan analizler. Sonucu şu şekilde yorumlamak hiç de zor değil, biz bir şeye karar verdiğimizi düşündüğümüzden çok önce beyin kendi içinde kararlarını vermiş oluyor. En son karar, beynimizin içineki sinema sahnesine yansıdığında biz bu kararın “farkında” olmuş oluyoruz ve eylemi gerçekleştiriyoruz. Fakat asıl alınan karar deterministik süreçlerden kaçamayan, fiziksel ve kimyasal bir fabrikadan farksız çalışan beyne ait. Biz sadece beynimizin (tabi bunun da arkasında genlerimizin, geçmişimizin, çevrenin, fiziksel şartların) almış olduğu kararın farkına varıyoruz. Tabi bu açıklama sadece deneyin sonuç verilerine bakılarak yapılan bir yorum. Farklı yorumlar getirmeye çalışanlar olsa da Libet deneyinin bu yorumu hiç de önemsenmeyecek bir açıklama değil.

Tüm bu yorumlara bakarak, şöyle bir karikatür çizip konuyu daha da görsel bir hale getirmek isterdim. Beynin ön tarafında bir sinema salonu ve salonda oturan tek bir kişi. Tek yaptığı izlemek. Perdeye yansıyan görüntülerse beynin geri kalan tarafında yapılan hummalı ama mekanik işlemlerin sonuçları. Biz o salonda tek başına oturup izleyen kişileriz. Aslında tek yaptığımız farkındalık diye çevirdiğimiz perdeye yansıyanları temaşa etmek. Bunun dışında olup bitenler bizim irade diye adlandırdığımız ama aslında üzerinde hiçbir insiyatifimizin olmadığı süreçlere bağlı olarak çalışan bir mekanizma. Özgürlük ise daha tanımını yapmaya aciz olduğumuz, birilerinin bir zamanlar bir yerlerinden uydurdukları unicorn (tek boynuzlu at) gibi bir kelime. Biz sadece sonuçları görüyoruz. Gerçek nedenleri ise bilmemiz çok olası görünmüyor. Kendi irademizle yaptığımızı düşündüğümüz her şeyin arkasında ise başka sebepler uç uca gidiyor sonsuza. Her şey bu farkındalığımızla irademiz olduğunu birbirine karıştırmamızdan kaynaklanıyor görünüyor. Evet dışımızda belki de bir şeyler var, oluyor ve biz de bu olanın farkındayız. Ama bunların mutlak manada meydana getiricileri öncesiz ve sonrasız şekilde biz miyiz, bu tartışılır ve tartışılmaya devam da ediyor. Farkındalığa sahip bilinçli varlıklar olmamız, kerameti kendinden menkul bir özgür irade anlayışını bize dayatıyor olabilir. Bu ikisinin ayrımına varmak, kavramları doğru anlayıp yerli yerine oturtmak açısından faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Matrix filminde bu konuya bir atıf olarak şöyle bir söz Kahin tarafından Neo’ya söyleniyordu. Sanırım konumuzu özetlemesi açısından mükemmele yakın bir örnek olacaktır.

 

orj.  –  ”you didn’t come here to make the choice. you’ve already made it. you’re here to try to understand why you made it”

çev. – “buraya seçimini yapmaya gelmedin. seçimini zaten yapmıştın. sadece bu yaptığın seçimi neden yaptığını anlamak için buradasın”

 

Libet deneyi ve yukarıdaki konu ile ilgili daha fazla açıklama meraklıları için aşağıdaki videolarda bulunabilir.

https://www.youtube.com/watch?v=wlbUN0lz19M

https://www.youtube.com/watch?v=rvVD2cEjrEE

 

Sisifos

1 Yorum

  • sisifos 8 Ağustos 2017 - 19:07 Reply

    Not: Yazıyı kaleme aldıktan kısa süre sonra tesadüfen, konularla ilgisi olduğunu düşündüğüm şu kitabın son bölümlerini okuma fırsatı buldum. Konuyla ilgilenenlerin kesinlikle okumasını tavsiye edebileceğim, birçok açıdan şaşırtıcı, kışkırtıcı, yorucu, ufuk açıcı ve güzel manzaralara sahip bir kitap.

    http://www.metiskitap.com/catalog/book/6178

  • Yanıt yaz