Özgürlüğe Mahkum Olmak

7 Posted by - 7 Ağustos 2017 - Ağustos 2017

Zaman; bir iş ya da oluşun , bir eylemin içinde geçmekte olduğu, geçtiği ya da geçeceği süre.

Bazen su gibi akıp geçen, bazen geçmek bilmeyen, her şeyin ilacı olan.

Dördüncü boyut, her şeyin aynı anda olmasını engelleyen kavram, tek yönlü, uzayla sarmal olan, düz bir çizgi ya da çember…

Tüm bu tanımlar ve hatta burada olmayanlar günümüzün en bulunmazı olan zamanı anlamaya yeter mi bilmem. – Ne zaman, kaç  gibi, özür dilerim geç kaldım, doğum günün kutlu olsun,  saati yediye kurdum – gibi repliklerle geçerken ömrümüz ,anlayamadığımız ama farklı şekillerde ölçtüğümüz  ve düzenlediğimiz bu kavramın ‘O mahiler ki derya içredir ,deryayı  bilmezler ‘ dediğini duyar gibiyim, sözü kendine yontarak.

Feodalitenin ardından sanayi ddevrimini gören ,köylerini  bırakıp taşı toprağı altın şehirlere göç eden atalarımızın  tanıştığı kapitalizm, kulaklarına  ‘her şey senin elinde , yeter ki iste ‘ yalanını fısıldamış. Böylece azalan her şey gibi zamanında değeri iyice artmış,öyle ki ‘Bir umuttur zaman…Bir müphemdir zaman…İlerledikçe gerileyen…Hep yeniden başlayan… Etmezseniz saatlerinizi ayar… Sizin de hayatınız kayar ‘dedirtmiş  Ahmet Hamdi Tanpınar’a yıllar sonra, durumun vahametini özetler gibi.

Oysa çok eskiden henüz tüm bu telaşlar peydah edilmemişken, insan avlanırken ya da ekip biçerken zaman ölçülmez algılanırdı. O zamanlar mevsimlerden çok aylara, günlere  isim verilirdi , doğayla alışverişi olan insanın önce onu çok iyi tanıması gerekirdi çünkü. Farklı kültürlerin farklı isimlerle andığı günlerin isimleri, yapılan işe göre anlam kazanırdı. Çok değil bizden bir kaç kuşak öncekiler cemreleri iyi bilirdi, hıdırellez fırtınası, kocakarı soğukları, mart dokuzu, koç katımı, zemheri iyi bilinirdi ama doğum tarihleri muammaydı. Hiç bir kadın küsemiyordu kocasına evlilik yıl dönümünü unuttuğu için, bu yıl oğlanın doğum günü konsepti ne olsa gibi kaygılar da yoktu, yıl başı gecesi ne yapsak gibi elemler de. Yükselen burç  şöyle dursun ,insanlar burçlarından bihaber yaşıyorlardı.

Şimdilerde zamanı anlamaya, anlamlandırmaya çalıştığımızda karşımıza ışık hızı, kuantum fiziği,  birleşik alanlar teorisi,paralel evrenler,kara delik gibi afilli kavramlar çıksa da günlük hayatımızla iç içe geçemediklerinden olsa gerek yetersiz kalıyorlar. Bahar yorgunluğu ,pazartesi sendromu, bayram tatili gibi tamlamalar daha bizden , daha yakın , daha anlamlı.

İçinde hamster misali döndüğümüz bu çarkın bizlere konfor sunarken özgürlüğümüzü elimizden güzellikle aldığı artık hepimizin malumu.  Sanayi Devrimi’nin köleliği bitireceğini ummak ne büyük hayal kırıklığı… Bu sürecin doğal sonuçlarından olan’ yabancılaşma ‘ pek de yabancısı olmadığımız bir kavram. Doğaya,topluma,kendisine yabancılaşan insan bir süre sonra suçu kadere atmaktan vazgeçip tüm sorumluluğu üstlense de bir çıkış yolu bulabilmiş gibi görünmüyor. Bu sefer de özgürlüğe mahkum oluyor Sartre’ın deyimiyle. Anksiyete, OKB, Depresyon gündelik hayatta sıkça kullandığımız sözcükler arasında.Yabancılaşmadan evla mı bilinmez.Doktora gerek duymadan teşhis koyup ilaca başlayabilecek kadar yakından tanıyoruz her birini neredeyse.

Gücümüze duyduğumuz inanç tam,çalışırsak kazanırız,artık babamızın ne iş yaptığının hiç önemi yok.Oysa çiftçi tohumu atıp,tarlasına gözü gibi baksa da o yıl ürün alamayabilir,avcı bütün gün dolaşsa da eli boş eve dönebilir,bir annenin bebeğini, hiç bilmediği bir hastalığın elinden alması gayet olasıdır,herkes elinden geleni yapar,inandığı tanrıya dua eder,doğaya merhametli davranır,coğrafyasını iyi tanır ve ondan verebileceğinden fazlasını beklemez, doğal olarak ailesinden ve kendisinden de.

İsyan,güç  çekicidir evet,özgür olduğuna inanmak da öyle ama bedeli de ağır.Her şey bizim elimizdeyse eğer kaybettiklerimizden de,olduramadıklarımızdan da biz sorumluyuz sonucu çıkar,hayatı yorumlamak ve anlamını bulmak da bize düşer,suçluluk duygusuyla başa çıkmak da.Kimileri başarır bunu zamanla ama yenilenlerin sayısı da azımsanamaz.                                                                                                                                 ‘Hayat üç bölümdür’ der Sartre ‘Dünyayı değiştirebileceğini sandığın, değişmeyeceğini anladığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun…  Nehrin debisi yüksek ama neyse ki bizim de küreklerimiz var.

Mavi                  

1 Yorum

  • Bay C 9 Ağustos 2017 - 10:15 Reply

    Gün doğar, gün batar. Olacaklar olmaya devam eder, biz ise sorular sormaya.

  • Yanıt yaz