Herhangi Bir Otobüs Yolculuğu

7 Posted by - 4 Ocak 2017 - Ocak 2017

Modern zamanların, rahat otobüslerinden birinde yol alıyordum. Tüm gece, bir koltukta uyanıklığa mahkum edilmek ne zordur. Dışarısı karanlık, otobüs karanlık, sen karanlık… Nerede oturursan otur hep karşında olan, kocaman rakamlı kırmızı dijital saatten başka ışık yoktu etrafta. Belki de sırf bu yüzden otobüs deyince aklıma ilk gelen şey bu saat olur. Onunla öğrendim, saniyelerce bekleyip saatin hiç ilerlemediğini görmeyi. Saniyelerce beklemenin sitem sözcüğü olması ne kadar garip…

Garajdan çıkıp, otoyola girmemizle bambaşka bir dünyada kendimle baş başa kaldım. Sanki ben duruyordum da, şehir benden uzaklaşıyordu. Hızla giden otobüsün camından, tek çizgi halinde görünen yol çizgilerine tutunmak imkansızdı. Karşı yönden gelen arabaların çıkardıkları sesler, bir vedanın hıçkırıkları gibi çınlıyordu kulaklarımda. Tüm tanıdıklarım ve yaşanmışlıklar; saatte 90 kilometreyle içimden akıp gidiyordu…

Bakışlarım şerit çizgilerine hipnotize…

Camdan dışarıyı seyre döndüm sonra. Güçlükle görülen dağları izlerken hayallere daldım. İşte o anda; sadece aşkların konuşulduğu bir günah çıkarma kabinine dönüştü otobüs koltuğu. İnsanın ne kadar çok sıkıntısı olursa olsun, kavuşulamayan aşklardan başka şeyler düşünülmez burada. Klişe dizilerdeki yoğun bakım diyalogları gibi itiraflarla, pişmanlıklarla ve yanlışlıklarla yüzleşilir orada. Kalbine küçük iğneler saplanır; acıtmayla keyif verme arasında kararsız… Hikayeler kurarsın onunla ilgili, kimi acıklı kimi romantik komedi kıvamında. Sonra bir an gözlerini kırparsın, dağ siluetleri karşında…

Ne otobüste giderken düşünmeyenini gördüm ne de otobüste düşündüklerinin sonucunda kararlar alanı. Orası sadece düşünmek için bir yerdir aslında. Yanınızdan şehirler geçer, içinizden hikayeler… Meraklıysanız notlar alırsınız; ilk mola yerinde kaybedilmek üzere.

Mola yerlerindeki dağınık saçlı, uyku mahmuru insanların bakışları yolculuğu anlatmak için yeterlidir aslında. Kimi bir tane daha sigara içme, kimiyse telefona sarılıp varış saatlerini verme telaşında… Gece yarısında, buz gibi havada, ıssız bir yerde; yarım saat volta atan onlarca insanı, dinlenme tesislerinden başka bir yerde görebilir misiniz acaba?

Şiddetli bir yağmur başladı yolun devamında, yolcular kaygılı. Aksi istikametimizden gelen tüm araçlar potansiyel katil… Benimse umurumda değildi bunlar. Yağmur damlacıklarının camdaki yolları daha önemliydi benim için. Çoğu duruyor bazıları yol alıyordu. Yol alanlar; duranları kendine katıyordu, yolda azalıyorlardı. Camın sonunda dağılıp yok oluyorlardı. Tanıdık bir hikayenin özeti gibi…

Biz de yol almaya devam ettik. Gözüm kilometre levhalarını takipte…

Yakınlarında tek bir ışık bile olmayan bir yerde biri indi otobüsten. Çocukluğumdan beri anlayamamışımdır böylelerini. Nereye giderler, nerede yaşarlar? Kimsenin olmadığı bu uçsuz bucaksız ovada tek başına nereye gidebilirdi ki bu adam? Bir de otoyol kenarlarındaki benzin istasyonlarında çalışan insanları anlayamam. Sadece durmak zorunda olanların durup, terk etmek için acele davranılan buralarda; aylar, yıllar nasıl geçer acaba?

Saniyeleri saymaya başladım tekrar…

Düşünmekten yorgun düşen kalbim, göz kapaklarımı örttü; gün doğmadan hemen önce. Gözlerimi açtığımda şehre gelmek üzereydim.

Uzak

Yorum Yok

Yanıt yaz